11 Mart 2013 Pazartesi

Umre Notlarım





09.02.2013  /  02.03.2013
MEDİNE

Öncelikle ziyaretimizi anlatmadan önce umre hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum. Umre; ziyaret anlamına gelmekte olup dinimizce belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girerek Kabe’yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve traş olup ihramdan çıkmaktan ibarettir.

Bakara Suresi 196. Ayette,  Allahü Teala (c.c.) buyuruyor; “Hac ve Umreyi Allah için tamamlayın.”

Peygamber Efendimiz (sav) ise bir hadisinde; “Umre küçük hacdır.” Bir diğer hadisinde ise “Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Dua ederlerse duaları kabul olunur, tövbe ederlerse mağfiret olunurlar.” diyor.

İnşallah bu hadise mazhar olan kullarından oluruz. Çok şükür Mevla nasip etti ve bizlerde bu ziyareti gerçekleştirdik.

9 Şubat Cumartesi günü akşam saat 08:00'de otobüsümüz Eskişehir Otogarından, Ankara’ya hareket edecekti. O güne kadar çok heyecan duyduğumu söylersem yalan olur. O gün otogarda yaşadığım duygular, insanın içinin içine sığmaması diye söylenilen ama çoğunun sadece dilinde kullandığı yaşamadığı bu duyguyu, orada dolu dolu yaşamama sebep oldu. Şükürler olsun ki Rabbime, o gün kendimce şöyle dedim. “Hak etmediğim halde beni çok seviyorsun Allah’ım, sana ne kadar şükretsem azdır. Bu kalabalık bizim için geldi ve bizi seven insanlar var” bu duyguyu Allah herkese nasip etsin. Bu duyguya verebileceğim tek cevap, gözyaşlarım oldu. Allah kimseyi dostsuz, arkadaşsız ve akrabasız bırakmasın. İnsanın başkalarının nazarında bir değerinin olduğunu bilmesi böyle zamanlarda anlaşılıyor. Bu fevkalade duyguyu bana yaşattıkları için başta aileme, ben sizin için çalışıp sizin için kazanıyorum deyip Allahı'ın izniyle bu imkanı veren Kayınpederime, bizi yanlız bırakmayan akrabalarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma ve telefonla unutmadıklarını hatırlatan herkese en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum. Allah dualarınızı kabul etsin inşallah.
                                                                    Eskişehir Otogarı 
                                                          Eskişehir Otogarı 

Ayrılık gerçekten çok zor. Oldum olası ayrılıklar bana zor gelir. Yine öyle oldu kızımdan, Beyzanur’um dan ayrılmak, onun çaresiz bakışları, ağlamamak için kendini zorlaması, sıkı sıkı sarılması. Canım benim seni çok seviyorum. Hakkını helal et. Allah’ım;  o mübarek topraklara, onunla da gitmeyi nasip eyle. O kutsal toprakları görmeyi, anne ve babama da nasip eyle inşallah.

Neyse asıl konumuza dönelim. Dedikleri gibi saat sekiz de otobüsümüz hareket etti. Saat 11:45 gibi Ankara Esenboğa Havalimanına ulaştık. Hani hep diyorlar ya, sabır sabır, hacı sabır.  Sabretmek gerçekten çok zor. Zaten bu sabrı becerebiliyorsan Allah’ın sevgili kulusun demektir. Şeytanların en babaları hep yanımızda, en ufak şeylere sinirlenen insanlar, sözleşmiş gibi buluşmuşlar sanki. Havaalanında hep sırayla ve beklemekle geçti saatler.
                                                 Ankara Esenboğa Havalimanı
                                                     Ankara Esenboğa Havalimanı


Saat beşte uçağa almaya başladılar. Öğrendik ki uçak Suudi Havayollarına ait, tüm yolcular umreci. Böyle olunca elinizdeki biletin sıra numarasının hiçbir anlamı yok. Hurraa bindik uçağa ve kim nereyi kaparsa orası onun oldu. Uçak iki katlı devasa bir şey ama şahsen ben hiç beğenmedim, çünkü aşırı bir yemek kokusu var. Üç saat on beş dakikalık bir yolculuk sonrası Cidde’ye indik. Uykusuz geçen bir gün sonrası bir şekilde otelimize ulaştık. Detaya giremiyorum çünkü uykusuz ve yorucu gece sonrasını pek hatırlamıyorum.

                                                          Uçaktaki İlk Anlarımız
                                               Suudi Arabistan Cidde Havaalanı
                                                Suudi Arabistan Cidde Havaalanı

(Bu arada şu ayrıntıyı vermeden geçemeyeceğim. Muhakkak gitmeden önce telefon işini iyice öğrenin. Bize telefon kartı her yerde var denildi. Doğru her yerde var fakat hangisini alacağınızı bilmiyorsunuz. Bizim şirket gibi (Akpınarlar Hac Şirketi) kimse size bu konuda yardımcı olmazsa işiniz kötü. Sokakta, otelde herkes telefon kartı satıyor. Gitmeden önce tedarik edilebilirse en güzeli. Çünkü havaalanına indiğinizde sizden Türkiye’de haber bekleyen insanlara bir şekilde ulaşmanız gerekiyor. Şayet bu olmadıysa kartı oradan almanız icap ederse size şunu tavsiye edebilirim. En kötü kart “zain” denen kart, ondan sonraki orta halli kart “mobil” kart. En iyi kart ise “STC” denen kart. Fakat bu kartı almak için pasaportunuzun  yanınızda olması ve biraz sıra beklemeniz gerekiyor. Bence değer çünkü diğerleri su gibi gidiyor. En mantıklısı Ülkemizdeki operatörlerden uygun tarife alarak gitmek derim bence)

Odalara yerleştikten ve bir süre dinlendikten sonra lobide buluştuk hep beraber Mescidi Nebeviye gittik. Gerçekten etkileyici bir yer. Düşününce insan daha da etkileniyor. Çünkü alemlerin sahibi Peygamberi için ne diyordu? “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” [1] işte uğruna alemler yaratılan nebi, bin küsür yıl önce buradaydı, o vaktini buralarda geçirdi, ashabıyla beraber buralarda gezdi, dinini yaymak için burada savaştı, Cebrail Aleyhisselam, Allah’ın vahiylerini bu topraklarda getirdi, O büyük insan ebediyete burada göçtü ve mübarek kabri şerifi burada. Böyle olunca O’nun ayağının değdiği bir yerlere, benim de ayaklarım değmiş midir acaba diye düşünmek bile insanı derinden etkiliyor.

                                         Mescidi Nebevi'nin Bahçesinden Görüntüler
                                       Mescidi Nebevi'nin Bahçesinden Görüntüler
                                       Mescidi Nebevi'nin Bahçesinden Görüntüler
                                         Mescidi Nebevi'nin İçi (Açılan Kubbeler)

Hani hep derler ya oralar bir başka, insan buraya geldiğinde anlıyor buralar gerçekten bambaşka. Allah’ım nasıl bir kalabalık, O’nunla başlayıp, binlerce yıl sonra O’nun yokluğunda, O’nu görebilmek için dünyanın her yanından gelen mahşeri bir kalabalık. Amaç sadece O’nu ziyaret etmek. Maneviyatın doruğa çıktığı, inanılmaz bir duygu selinin yaşandığı, insanın tüylerinin sık sık, diken diken olduğu ve gözyaşlarının sel olduğu, kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olan bir yer burası. Yeşil kubbenin tam karşısına geçmiş, tekerlekli sandalyede bir teyze dünyayla irtibatı kesmiş, sadece O’na bakıyor ve ağlıyor, inanın bana dünya umurunda değil.
                                       Mescidi Nebi'nin bahçesinde ağlayan bir kadın

                                         Mescidi Nebi'de Öğle Namazı Öncesi


                                            Mescidi Nebi'de Yatsı Namazı Çıkışı

Mescidi Nebevide Efendimizin (sav) kabrinin bulunduğu Ravza-i Mutahhara ise muhteşem. Hicret sonrası Efendimizi (sav) herkesin misafir etmek istediğinde deve nerede durursa orada kalalım dediği alan. Ravza kelime manası ile bahçe ve cennet anlamlarına gelmekte. Geniş manada ise Mescid-i Nebi’nin içinde Efendimizin (sav)in kabri saadetleriyle, minber-i şerif arasında kalan kısım. Mescid-i Nebevi'nin içinde bulunan bu alan, 10 m. genişliğinde, ve 20 m. uzunluğunda 200 m2’lik bir saha.
                                       Yeşil Halı Üzerinde Oğlum Namaz Kılarken
                                        Yeşil Halı Üzerinde Oğlum Namaz Kılarken


                                                                   Yeşil Halı
                                                                  Yeşil Halı

Burada namaz kılmanın faziletinin çok büyük olduğu söylendi. Bu konuda Peygamber Efendimizin (sav) “kim kabrim ile minber-i şerif arasında namaz kılsa ve ben cennet bahçesinde namaz kıldım dese yalan söylememiştir” hadisi herhalde bu fazileti en güzel şekliyle ifade etmekte. İlk yapıldığı zaman kıblesi Mescidi Aksa'ya doğru olan mescit, birbuçuk sene sonra ayet nazil olduktan sonra  Mescid-i Haram'a doğru değişiyor. Bu değişiklikten sonra mescidin tam arkasına  bir  gölgelik yapılıyor. Burası meşhur Suffe okuludur. Öğrencilerine Ashabı Suffe denilmekte olup hocaları bizzat Efendimiz (sav) dir. Öğrendiklerini daha doğrusu islamı yaymak üzere başka yerlere gönderilmişlerdir.

Daha sonra mescidin köşesine Hz. Aişe validemizin evi yapılıyor. Bu ev dediğimiz yer bizleri yanıltmasın sadece küçük bir oda. Zamanla Müslümanların sayısı arttıkça aynı hızda mescid de büyüyor. Efendimizin zevceleri, Hz. Hafsa validemiz, Hz. Sevde validemiz ve Hz. Zeynep validemize, daha sonra da kızı Hz. Fatma validemize birer oda yapılıyor.

Efendimiz (sav) son günlerini Hz. Aişe validemizin odasında geçiriyor, orada vefat ediyor, orada yıkanıyor ve oraya defnediliyor. Şu an yeşil kubbenin olduğu yerde Efendimizin (sav) kabrinin olduğu yerdir. Diğer odalar ise Hz. Osman zamanında mescit genişletilirken yıkılıyor. Buralar mescide katılırken Hz. Ömerin oğlu diyor ki keşke bu odaları yıkmayıp muhafaza edebilseydik de daha sonra gelecek olanlar Efendimizin (sav) nasıl bir sade hayat sürdüğünü görüp ibret alsalardı diyor.

Günümüze gelecek olursak, Ravza’ya, Babü’s-Selam kapısından ya da Bab-ı Cibril kapısından girmenin daha efdal olduğu söylendi. Zaten Babü’s-Selam’dan girip Bab-ı Cibrilden çıkıyorsun. Cibril kapısından girilmesine izin verilmiyor.
                                                          Babüsselam Kapısı

Babüsselam’dan girdiğimizde yaklaşık olarak  yetmiş seksen metre gittiğimizde, sol yanımızda yeşil halı olarak adlandırılan mescid kalıyor. Mescidin hemen bitiminde hücre-i  saadet başlıyor. Yani önce Efendimizin (sav) kabri, sonra Hz. Ebubekir (ra)’ın  kabri daha sonra da Hz. Ömer (ra)’ın kabri geliyor. Hücre-i saadet biter bitmez, sağ tarafımızdaki kısmın ise (Cibril kapısından çıkmadan önceki yerin) Efendimize (sav), Cebrail (as) ‘in vahiy getirdiği yer olduğu söylendi.
                                                                  Yeşil Halı


                    Sırasıyla Efendimiz (sav), Hz. Ebubekir(ra) ve Hz. Ömer(ra)'ın Kabirleri


                                 Cibril Kapısının Girişi (Efendimize Vahiy Gelen Yer)

Peygamber Efendimiz (sav) tarafından, 30 m2 olarak yapılan Mescid-i Nebeviye, değişik zamanlarda ek yapılarak büyütülmüş. Kubbesi II. Mahmut tarafından yaptırılıp yeşile boyanmış olan kubbe için saf altından ve 25 ton ağırlığında olduğu söylendi. Son haliyle mescidin kapalı alanı 98.000 m2, bahçesiyle birlikte toplam alanı 400.000 m2 imiş ve aynı anda bir milyon kişi namaz kılabiliyormuş. Mescidin toplamda seksen bir tane kapısı var. Her kapının ayrı bir ismi var.
                                                                  Yeşil Kubbe

Tabi ki tüm bunlar zaman içinde yapılmış. Yedinci yy' dan günümüze kadar Mescidi Nebiye, değişik zamanlarda tamirat, restorasyon ve eklemeler yapılmış. İlk zamanlar aydınlatması hurma dalları yakılarak yapılıyormuş, daha sonra Temim ed Da’ri adlı ashab, Suriye’den kandil yağı getirerek aydınlanması gerçekleşmiş. 1908 yılından bu yana da aydınlanması elektrikle gerçekleşiyor.

Şu an mescid ile ilgili olarak söyleyeceklerim bunlar. Aklıma geldikçe sizlerle paylaşacağım.

Medine’deki ikinci günümüzde ilk toplu gezimizi yaptık. İlk durağımız Mescidi Nebiye altı kilometre uzaklıkta bulunan Uhud Savaşının yapıldığı yer oldu. Burası Uhud meydanı olarak geçiyor.
                                                 Uhud Tepesi (Okçular Tepesi)


                                                  Uhud Tepesi (Okçular Tepesi)

 O meşhur okçular tepesi. Emre itaatsizliğin hazin sonu. O’na (sav) uymamanın, felaket getireceğinin en büyük delili. Yazarken bile gözlerim doluyor. 700 kişilik Müslüman ordusunun karşısında 3000 kişilik müşriklerle kahramanca savaşan sahabe, tam kazandık diye sevinirken tepede bulunan okçuların ganimet toplamak için yerlerini terk etmesi sonucu her şey tersine dönüyor. Müslümanların önde gelen isimleri bu savaşta şehit oluyor. Başta Hz. Hamza (ra) olmak üzere 70 sahabeyi bu savaşta kaybediyoruz. Kabirleri Okçular tepesinin tam karşısında Allah (cc) hepsinden razı olsun inşallah.
                                       Hz. Hamza'nın da Bulunduğu Uhud Şehitliği
                                        Hz. Hamza'nın da Bulunduğu Uhud Şehitliği

Uhud savaşının kahramanlarından Hanzala (ra) yı anlatmadan geçemeyeceğim. Hanzala (ra) Uhud savaşı öncesi evlenmişti. Peygamberimizin (sav) davetine hemen icabet edip savaş meydanına koştu ve burada şehit oldu. Peygamber Efendimiz (sav) ben Hanzala’yı meleklerin, yerle gök arasında gümüş bir tepsi içinde yağmur suyuyla yıkadıklarını gördüm, buyurdu. Ebu Useyd Said (ra) diyor ki; gidip Hanzala’ya baktım, başından yağmur suyu akıyordu. Döndüm bunu Peygamber Efendimize (sav) haber verdim. Efendimiz (sav) de hanımına haber gönderip, bunun sebebini sordu. Hanımı, Hanzala’nın savaşa yetişebilmek için çok acele ettiğini ve gusül abdesti alamadığını söyledi. Bu hadiseden sonra Hanzala, Gasilül Melaike yani “melekler tarafından yıkanmış kimse” lakabıyla anıldı.

Üçüncü gün;
Ravzanın bahçesinde, kıbleye doğru döndüğümüzde, sağ köşedeki kapıdan çıkıp ilerlediğiniz de karşınıza çıkan ilk mescid Gamame Mescidi. Gamame bulut anlamına geliyormuş. Mescidin kubbeleri de aynı bulut gibi. Peygamber Efendimizin (sav) tüm yağmur dualarını burada yaptığı ve ayrılmadan da yağmur yağdığı anlatıldı. Efendimiz (sav) son bayram namazını da burada kılmış.
                                                   Gamame (Bulut) Mescidi

Gamame Mescidi'nden çıkıp batı yönüne doğru ilerlediğiniz de karşınıza Hz. Ebubekir Mescid'i çıkıyor. İslam öncesi bile çok saygın bir şahsiyet olan, Efendimizin (sav) en sadık dostu ve ilk halifeye ait olan mescid. İslamiyete zekasını, canını ve tüm varlığını veren Allah dostu.  Allah ondan razı olsun.
                                                          Hz. Ebubekir Mescidi

Hz. Ebubekir mescidinden çıkıp batı yönüne devam edip sağa döndüğünüz de görmüş olduğunuz mescid de Hz. Ali mescidi. Emir-ül Mü’minin. O’nun vasisi, halifesi. Terbiyesini ve himayesini bizzat Efendimizin (sav) üstlendiği büyük şahsiyet. O’nu korumak için, O’nun yatağına yatan, canını uğruna feda etmekten kaçınmayan  Allah dostu. Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Ali’den yiğit ve Zülfikardan başka kılıç yoktur.” Allah ondan da razı olsun.
                                                             Hz. Ali Mescidi

Bu üç mescidle ilgili olarak söyleyeceklerim şunlar; Yaklaşık üç yıl öncesine kadar çok virane ve bakımsız olduğu söylenen mescidlerin, Ülkemiz tarafından tadilatının yapıldığı söylendi. Yapılar gerçekten çok güzel, canlı ve dik bir duruşu var. Dikkatimi çeken şey Suudi Arabistan sadece Mescidi Nebi'ye ve Mekke’de de Kabe’ye özen gösteriyor. Diğer yapıların, mescidlerin, tarihi eserlerin, Efendimizin (sav) ayaklarını bastığı Sevr Dağının, Hira Mağarasının ve daha başka birçok yerin bakımı çok kötü. Sebebini bilmiyorum. Niye böyle yaptığını da anlayamıyorum.

Dördüncü gün gezilerimiz yine devam etti. Ravzanın batı kısmında bulunan Cennetül Bakiyi gezerek başladık. Medine de bulunan tek mezarlık. 175.000 m2 bir alana sahip. Bu yer bizzat Peygamber Efendimiz (sav) tarafından seçilmiş. Bazı yerler numaralandırılmış durumda bu yerlerde yatan sahabeler belli fakat burada ölen tüm insanlar numaralı yerler dışında kalan bölgeye defnedilmekte. Üst üste defin dinimizce caiz değildir. Sanki insanlara üst üste gömülüyormuş gibi geliyor fakat durum öyle değil. Beş ile on yıl geçtikten sonra aynı yere defin işlemi gerçekleşebilir. Bir numarada Peygamber Efendimizin (sav) dört kızından üçü Hz. Ümmügülsüm, Hz. Rukiye, Hz. Zeynep, zevcesi Hz. Aişe, iki numaralı yerde Efendimizin (sav) diğer kızı Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Abbas, İmamı Zeynel Abidin, İmamı Caferi Sadık, üç numaralı yerde Hz. Zeynep, Hz. Ümmü Seleme, Hz Safiye dört numaralı yerde Efendimizin (sav) amcaoğullarından Ebu Süfyan Bin Haris, amcasının torunu Abdullah Bin Caferi Tayyar, beş numaralı yerde İmamı Malik ve hocası İmamı Nafi, altı numaralı yerde, Efendimizin oğlu Hz İbrahim ve Hz Ali’nin annesi Hz. Fatıma, yedi numaralı yerde Uhud şehitleri, sekiz numaralı yerde Hz. Osman (ra), dokuz numaralı yerde Sad Bin Muaz, on numaralı yerde Efendimizin (sav) süt annesi Hz. Halime, on bir numaralı yerde Efendimizin (sav) halaları Hz. Safiyye ve Hz. Hatice yatmaktalar. Allah hepsinden razı olsun ve Allah onların şefaatlerini üzerimize eylesin inşallah. Medine’de vefat eden tüm Müslümanlar, Cennetül Bakiye gömülmekte olup Medine’de başka bir kabristan bulunmamaktadır.  Eskişehir, Hasan Polatkan bulvarı üzerinde bulunan camiye ismini veren zat, Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun da mezarı burada.
                                                              Cennetül Baki


                                                                 Cennetül Baki


                                                                   Cennetül Baki


                                               Cennetül Baki (Hz. Osman'ın Kabri)


                                Cennetül Baki (Mahmut Sami Ramazanoğlu'nun Kabri) 

Cennetül Baki’den sonraki durağımız Buhara Camii oldu. Meşhur hadis alimi, İmamı Buhari'ye ait olan camii. Çok büyük bir hadis alimi olan Buhari’nin bir ayeti veya bir hadisi bir kere duymasının yeterli olduğu, asla unutmadığı ve müthiş bir hafızasının olduğu anlatıldı.
                                                             Buhara Camii

Beşinci günün akşamı saat 08:30 gibi yaklaşık bir 450 kişi, otobüslerle hurma bahçesine götürüldük. İnsanlar genelde hurmayı buradan alıyorlarmış. Hurma bahçesine karanlıkta gitmenin mantığını anlayamadığım gibi, ne yalan söyleyeyim bahçe ve hurma konusunda çok büyük hayal kırıklığına uğradım. Öyle doya doya hurma ağacı göremedim. Hurma bahçesi diye adlandırılan bir yerde bu kadar az mı çeşit olur, o da ayrı bir konu.
                                                            Hurma Bahçesi


                                            Hurma Bahçesinde Satış Yapılan Alan


                                                             Hurma Bahçesi 


                                                              Hurma Bahçesi

Hurma bahçesine gitmek için 450 kişinin otobüslere bindirilmesi en az bir saat alıyor. Yolda nereden baksan 25-30 dakika sürüyor. Bu kadar cefa çekene kadar, Hz. Ebubekir mescidine giderken çıkılan kapıdan yürüyerek yaklaşık bir beş yüz metre yukarı giderseniz, Hurma hali diye adlandırılan bir çarşı var. Bu çarşıda hurma hem daha ucuz, hem de bin bir çeşit hurma var. Şahsen biz hurmamızı oradan aldık. Mebrur denilen hurmayı 21 riyalden (10 TL), acve hurmasını da 65 riyalden(30 TL) aldık. Bu arada bilmeyenler için izah edeyim. Acve hurması bizzat Peygamber Efendimizin (sav) mübarek elleriyle diktiği hurma ağacı. Medine ve çevresinde yetişen, bazılarının çekirdeklerinde, bazılarının da hurmanın üstünde Allah (cc)”ın 99 isminin bulunduğu mucizevi ve şifalı bir özel hurma.[2]

Umre ziyaretimizin altıncı günü sabah namazımızı Ravza da kıldıktan sonra, Peygamber Efendimizin (sav) bir sünnetini yerine getirdik. Şöyle ki Efendimiz (sav) Mekke’den Medine’ye hicret ederken, Medine’ye beş kilometre kala, Kuba köyünde konaklıyor ve burada bir mescid yaptırıyor. Ravzayı Mutahhara yapıldıktan sonra insanların namazlarını orada kılmalarından dolayı Kuba mescidinin mahzun kaldığını düşünen Efendimiz (sav), her cumartesi günü Medine’den yürüyerek yola çıkıyor ve bu mescid de namaz kılıyor. Beş kilometre gidiş ve beş kilometre geliş. Biz de bu sünneti yerine getirmek için erken vakitte yürüyerek bu mescide gittik ve namazımızı kıldıktan sonra yürüyerek geri döndük. Sehl İbnu Huneyf (ra) hazretlerinden rivayet olunan hadise göre “Kim evinden çıkıp Kuba mescidine gelir ve orada iki rekat namaz kılarsa bu ona bir umreye bedel olur” hadisine nail olmuşuzdur inşallah.
                                                     Kuba Mescidine Gidiş 


                                                              Kuba Mescidi

Kuba mescidinden biraz söz etmek istiyorum. Efendimiz (sav) ve yanındaki ashabı 622 yılının Eylül ayının yirminci günü (Pazartesi) Kuba köyüne varıyorlar. İşte vardıkları bugün İslam tarihinin, Müslümanların hicri şemsi yılının sene başısıdır. Ayrıca Kuba mescidi islamda bina edilen ilk mescid olması bakımından da önemlidir.   Tevbe suresi (108)  de Kuba mescidi şöyle methedilmiştir. “Temeli takva üzerine kurulan mescid.”

Medine’de ki yedinci günümüzde Hendek savaşının yapıldığı alana gittik. Selman-ı Farisi’nin (ra) teklifi üzerine, müşriklerden korunmak için üç kilometrelik bir hendek kazılıyor. 6-7 metre genişlik ve ene sahip olduğu söylenen hendekler günümüzde yok olmuş durumda. Hendek savaşındaki komuta noktalarına Osmanlı tarafından yedi adet küçük mescid yapılmıştı fakat günümüzde bunlardan sadece dördü ayakta. En önemlisi de Fetih Mescidi.  İşte bu alana Yedi Mescidler deniyor.
                                                               Fetih Mescidi


                                             Yedi Mescidlerin Bulunduğu Alan 


                                                 Yedi Mescidlerin Bulunduğu Alan 

Daha sonra Kıbleteyn Mescidini geziyoruz. Kıblenin Mescidi Aksa’dan, Kabe’ye çevrilmesi sırasında Peygamber Efendimizin (sav) içinde namaz kıldırdığı mescid. Efendimiz (sav) kıblenin Kabe olmasını çok arzuluyordu. Şaban ayının 15. Günü (Berat Kandili) Efendimiz (sav) öğle veya ikindi namazının farzını kıldırdığı esnada, ikinci rekatın sonunda ayet nazil oluyor “Seni elbette hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. O halde hemen Mescid-i Haram’a (Kabeye) dön. Siz de nerede olursanız olun oraya dönün.”(Bakara 144) Bunun üzerine Efendimiz (sav) namazı bozmadan Kabe’ye dönüyor, cemaatte onu izliyor. Böylece Kudüs’e doğru başlanan namazın son iki rekatı, Kabe’ye yönelerek tamamlanıyor. Bu yüzden bu mescide Mescid-i Kıbleteyn yani iki kıbleli mescid deniyor.
                                          Kıbleteyn Mescidi ((İki Kıbleli Mescid)


                                         Kıbleteyn Mescidi ((İki Kıbleli Mescid)

Daha sonra islamı kabul eden ilk yedi kişiden biri olan, işkencelerin en ağırına muhatab olan, dünyanın en güzel sesiyle ezan okuyan ve ilk müezzin Bilal-i Habeşi'nin mescidini ziyaret ediyoruz. Efendimizle (sav) birlikte tüm savaşlara katılan Bilali Habeşi, aynı zamanda sabah ezanlarında okunan essalatü hayrün minen nevm (namaza uykudan hayırlıdır) sözünü eklemiş ve Efendimiz'den (sav) övgü almış olan mübarek zat.
                                                               Bilal Mescidi


                                                             Bilal Mescidi

8. Gün
Yine sabah namazımızı Mescidi Nebide kıldıktan sonra topluca Osmanlı Camiine gidiyoruz. Yine dim dik ayakta, yine muhteşem Osmanlı mimarisi. Son derece sade ama etkileyici. Hani hocamız dediyse niye annemizin yaptığı yemeğin tadı farklıdır ? çünkü o, yemeğe sevgisini verir, ruhunu verir, gönlünü verir. Bu camiyi yapan Osmanlıda aynı şekilde ruhunu, sevgisini ve gönlünü vermiş.

Osmanlı Camiinin tam karşısında yine ecdadımızın yaptığı muhteşem bir yapı. Osmanlı istasyonu. Ecdadım öyle ince düşüncelere sahip ki onu anlamak için çok çaba sarfetmemiz lazım. Efendimiz (sav) rahatsız olmasın diye raylara keçe bağlayan, düşünce ikliminin vardığı son noktanın sahipleri. Bu iki yapı da da, çalışan işçilerle, abdestsiz bir tek taş dahi konmayacak diye  anlaşma yapan değerli ecdat. Allah hepinizden razı olsun. Bu yapılar 1900 ile 1908 yılları arasında inşa edilmiş olup istasyon,  cennet vatanımızı bu mübarek beldelere, Mekke ve Medine’ye bağlamak için yapılmış. Bu yapılar sanki Efendimizin (sav) bekçisi gibi Mescidi Nebi’nin tam karşısına yapılmış. İstasyondan iner inmez yeşil kubbeyi görüp ona selam veren insanlar artık göremiyorlar çünkü yapılan otellerden dolayı bu mümkün değil.
                                            Osmanlı Camii ve Osmanlı İstasyonu


                                                            Osmanlı Camii


                                                           Osmanlı İstasyonu

                                                         Osmanlı İstasyonu

Bu arada şu tespitimi de sizinle paylaşmak istyorum. Ecdatla aramızda ki farkı hemen anlatayım sizlere; Onlar ne yapıyorlardı, Efendimiz (sav) rahatsız olmasın diye altı yedi yüz metre uzakta bulunan istasyonun raylarına keçe bağlıyordu. Biz ne yapıyoruz, yattığı kabirden iki üç metre ötede Cibril kapısından çıkarken ayakkabılarımızı lappadanak yukardan atıyoruz!

Medine’den ayrılacağımız günden bir gün önce yani 9. Günün sabahında Medine Müzesini geziyoruz. Mescidi Nebi ile ilgili, Cennetül Baki ile ilgili her şeyi oradan öğrenmek mümkün.
                                                           Medine Müzesi


                                                             Medine Müzesi

Medine’de gezilerimizi bu şekilde tamamlıyoruz. Bu zamana kadar ki Medine izlenimlerimi kendime göre sizlerle paylaşmak istiyorum. Geziler haricinde ve Mescidi Nebevi’de ki ibadetlerimizin geri kalan kısmını hiç hoş olmamasına rağmen bol bol alışverişle geçiriyoruz. Tam bir alışveriş çılgınlığı var desem yalan olmaz herhalde. Tüm otellerin altı çok büyük alışveriş merkezi, ayrıca Bin Davut denen alışveriş merkezleri ve sokaklarda ki seyyarlar. Diyeceğim o ki insanı ibadetten alan her şey orada mevcut. En azından tavsiyem; bir şeyler alınacaksa bu iş kesinlikle Medine’de bitirilmeli asla Mekke’ye bırakılmamalı bence.  


MEKKE

Efendimizin (sav) doğduğu,  Allah’ın evinin yani Kabe’nin yani Beytullah’ın bulunduğu mübarek şehir. Kur-an’ı Kerim de şehirlerin anası (Ummu’l Kur’a) olarak adlandırılan, her yıl milyonlarca insanın ticaret için değil sadece ziyaret ve ibadet için karşılıksız geldiği kutsal şehir. Her ne kadar kutsallığı Efendimizin (sav) doğduğu yer olarak bilinse de bu kutsallık Hz. Adem’e (as), sonrasında Hz. İbrahim Peygambere kadar dayanmaktadır. Çünkü Kabe’yi o inşa etmiştir. O zamandan beri Mekke bir hac yeri, bir ibadet yeri daha doğrusu bir ibadet merkezi olmuştur.

İşte bu mübarek şehre gitmek için son sabah namazımızı yine Mescid-i Nebi’de kıldıktan sonra ihramlarımızı giyerek yola çıkıyoruz. Yaklaşık 450 km yolumuz olduğu ve otobüslerle topluca gidileceğinden dolayı yedi saate yakın bir yolculuğumuzun süreceği söylendi. Medine’den çıktıktan yaklaşık 7,5 km sonra Zül Huleyfe denen mikat[3] mahalline geliyoruz. İhrama burada giriliyor fakat biz Medine’de otelde ihrama girdik, Zül Huleyfe de ise ihram duamızı yaptık ve ihram yasakları orda bizim için başlamış oldu. Yani ihrama girme olayının özü şu oluyor. Kutsal topraklara giriyorsun artık yapacak olduğun her şeye dikkat edeceksin.
                                                   Zül Huleyfe (Mikat Mahalli)
                                                Zül Huleyfe (Mikat Mahalli)

Mikat yerleri,  Mekke’ye farklı yerlerden giriş yapacaklar için bizzat Efendimiz (sav) tarafından  belirlenmiş. Ebu Zuleyfe, Tenim, Cirane, Hıll ve Hudeybiye mikat yerleri. Kendisini bu kutsal beldeye girmek için maddi ve manevi olarak hazırlayan kişi için yasaklar buralarda başlamış oluyor. Kısaca izah etmek gerekirse ihramlı iken hiçbir canlıya zarar verilmez, saç ve sakal traşı olunmaz, tırnak kesilmez, kıl koparılmaz, baş örtülmez, silah taşınmaz, ağaç ve bitki koparılmaz, kolonya ve parfüm kullanılmaz, ayakkabı giyilmez. Şayet bir kişi yasakları bilerek terk ederse, oruç tutmak, sadaka vermek gibi çeşitli cezaları var.

Niye böyle yapıyoruzun cevabını arıyor insan. Düşününce aslında çok basit. Bütün bunların bir anlamı var;  Yaradılanın yarattığı ilk günkü gibi saf temiz olmak ve bu şekilde sevgiliye saygı göstermek. Başka bir deyişle kıyamette huzura çıkmak gibi de düşünülebilir. Allahım sen biz günahkar kullarını affet.

Zül Huleyfe’de topluca ihram duamızı yaptık ve yaklaşık 400 km sonra da o kutsal mekana giriş yaptık. Gözünü alabildiğin her yer bildiğin kaya. Kayalar içinde devasa binalar. Otobüsler doğruca bizi Mescid-i Harama götürdü. Üzülerek ifade etmeliyim ki dünyanın merkezinin dibinde bir yapı var. Adı da çok mübarek! Zemzem Tower. Sanki bilinçli olarak, birileri tarafından Kabe’nin gizemini ortadan kaldırmak için yapılmış taş yığını. Umre dönüşü bir dost anlattı: orada bir otel varmış firma seni otele götürdükten sonra gözlerinizi kapatın diyormuş, koca perdeler açılıyormuş ve karşında Kabe, zannedersem bu yer zemzem tower.  İnsan dinleyince bile vay be diyesi geliyor ama anlattığım gibi o yapı bence kasıtlı olarak yapılmış cafcaflı bir binadan başka bir şey değil.

Ve o muhteşem an Mescid-i Haram’a giriş yapıyoruz. Biraz sonra Kabe’yi göreceksiniz ve ilk görüldüğü anda yapılan dualar geri çevrilmez dendi. Merve Safa kapısından giriyoruz ve O’nun evindeyiz, o ev karşımızda, evin karşısında biz Ya Rabbi ne büyüksün nasip ettin buradayız. İçerisi kalabalık, insanlar Kabe’nin etrafında dönerek ibadet ediyorlar, sanki insanlar tarafından oluşturulmuş bir hortum misali tavaf ediyorlar. Herhangi bir mescidde, herhangi bir camide ya da herhangi bir yerde, duvarda asılı duran Kabe’nin resmi yok karşımızda kendisi var öz be öz kendisi şükürler olsun.
                                 Mescidi Haram'a Kabe-i Muazzama'ya İlk Giriş Anımız

Dedik ya ilk görüldüğünde dualar geri çevrilmez. Hocalar hemen tüyoyu verdiler. Şu şekilde dua ediceksiniz; “Allah’ım şu anda ve bundan sonra edeceğimiz tüm duaları kabul et” ne yalan söyleyeyim öyle dua ettim ama bu işte bir tatlı su kurnazlığı var ya, yine de Allah dualarımızı kabul etsin.

İhramlı olarak geldiğimiz Mescid-i Haram’da, umremizi tamamlamak için Kabe’nin etrafında bir tavaf yapmamız yani yedi kere dönüş yapmamız gerekiyor. Her bir dönüşe şavt deniliyor. İlk başlangıç yeri Hacer-i Esved taşının olduğu yer. Başlangıç yerinin belli olması için Hacer-i Esved taşının tam hizasında sağ tarafta bir yeşil ışık var. Buraya gelmeden, tavaf için Allah’ım senin rızan için umre ibadetimi yapmak istiyorum, bunu bana kolaylaştır ve bana kolay kıl şeklinde niyet edildikten sonra başlangıç noktasına gelindiğinde Hacer-i Esved taşına dönerek ellerimizi kaldırıyoruz ve Bismillahü Allahuekber diyerek tavafa başlıyoruz. Tavaf toplu olarak yapıldığı gibi tek olarakta yapılabiliyor. Bize verilen kitapçıklarda yapılacak olan duaların hepsi yazmakta. Mekke’de geçirmiş olduğumuz on günlük sürede sabah namazından sonra ve yatsı namazından sonra toplu olarak tavaf yaptık, diğer zamanlarda eşimle, çocuğumla hatta kendim fırsat buldukça bu görevi ifa etmeye çalıştık.
                                           Mescidi Haram (Kabe-i Muazzama)

 Umre ibadetimizin yerine gelmesi için tavafımızı bitirdikten sonra yapılması gereken diğer bir görevimizde Merve ile Safa tepesi arasında say yapmak. Say Arapça koşmak veya hızlı yürümek anlamına geliyor.  Say ibadetini, Safa tepesinden başlayarak Merve tepesine doğru dört kere gitmek ve Merve’den Safa’ya doğru üç kere dönüş yapmak diye tanımlayabiliriz. Bu mesafe yaklaşık olarak 400 metre yani  2,5 km   yürüyoruz. Arada yeşil ışıklı direkler bulunuyor. Bu alan içerisinde erkeklerin koşarak gitmesi gerekiyormuş ve bu alanda La İlahe İllallah lafzını tekrarlıyoruz.
                                                          Say Yapılan Alan


                                                   Say'ın Başlangıç Yeri Safa Tepesi

Yeri gelmişken Merve ve Safa tepeleri arasında say yapmamızın sebebini anlatmak istiyorum. Hz. İbrahim (as), Hz. Hacer’i oğlu Hz. İsmail ile birlikte Allahü Teala’nın emrine uyarak, hiç kimsenin bulunmadığı, yiyecek ve içecek temin etmenin imkansız bir yer olduğu Mekke’ye getirip bırakmıştı. Yanlarında az miktarda hurma ve su vardı. Hz. İbrahim (as) oradan ayrıldıktan sonra Hz. İsmail (as) ayaklarını yere vurarak ağlamaya başladı. Çünkü su tükenmişti. Hz. Hacer annemiz su bulmak umuduyla Safa tepesine çıktı fakat bir şey göremedi. Telaşla Merve tepesine koştu yine bir şey göremedi. O zamanlar bu iki tepe arası çukurdu. Hz. Hacer buraya indiğinde oğlu İsmail’i göremiyordu. İşte bu gidip gelmeler yedi defa tekrarlanmıştı. Bu son dönüşte Hz. İsmail’in ayakları dibinde su kaynadığını gördü ve akıp gitmesini engellemek için etrafını çevreledi. Çıkan bu mübarek suda zemzem suyuydu. İşte say yaparak bu ibadeti yerine getiriyoruz.

Tepe olarak bahsettiğimiz yerler aradan geçen o kadar yıllar sonra şu anda sadece temsili olarak kalmış durumda. Yani ben gibi şaşırmayın çünkü ortada Merve ve Safa isminde kocaman tepeler yok.
                                                   Merve Tepesinin Olduğu Alan

Say görevimizi de yerine getirdikten sonra son görevimiz kalıyor. O da traş olmak. Saçlarımızın dörtte bir tarafından kısaltıyoruz. Bu konuda da gitmeden önce saçların uzun olması gerektiğini tavsiye edebilirim. Çünkü biz dört kere umre ibadetini yerine getirdik ve her defasında traş olunduğu için son umrelerde saç kesmek sıkıntı oluyor.

İşte bu şekilde umre ibadetimizi yerine getiriyoruz. Şimdi o muhteşem çekim alanından, dünyanın merkezinden, Allahü Tealanın evim dediği yerden biraz daha detaylı bahsetmek istiyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi Kabe’nin geçmişi Hz. Adem’e dayanıyor. İnancımıza göre Kabe daha inşa edilmeden öncede melekler burada Allahü Tealayı zikrediyorlardı. Yedi kat semada Beytül Mamur olarak bilinen yerinde tam hizasında olduğu söylenir. Allahü Tealanın emriyle Hz. Adem tarafından üstü açık olarak inşa edilen yer, değişik zamanlarda tadilat görmüş şu an ki yer ise Hz. İbrahim tarafından yapılmıştır.

İbrahim (as) Kabe’yi inşa ederken, duvarlar yükseldikçe iskeleye ihtiyaç duydu. Bir taş bulup onun üzerine çıkarak duvar örmeye devam etti. Duvarlar yükseldikçe bu taşta yükseldi. İbrahim as. İnmek istediğinde de taş aşağı iniyordu. İşte bu taş Makam-ı İbrahim olarak bilinen yer. Altın bir kafes içinde bulunan taşın üzerinde İbrahim (as) ın ayak izleri bulunmakta. Bu taşın cennetten geldiği de söyleniyor.

Kabe’nin dört köşesi de dört yönü göstermektedir. Doğu yönünü gösteren köşeye Rüknül Hacer’ül Esved, Kuzey yönünü gösteren köşeye Rüknül Irak, batı yönünü gösteren köşeye Rüknül Şam, güney yönünü gösteren köşeye ise Rüknül Yemani denmektedir.
                                               Üçüncü Kattan Kabe-i Muazzama

Doğu köşesinde bulunan Hacer’ül Esved anlam olarak siyah taş demektir. Bu taşı Hz. İbrahim, Kabe’yi inşa ederken tavaf yerinin başlangıcını belli etmek için Ebu Kubeys dağından alarak buraya getirmiştir. Hz. Ömer (ra) bu taş hakkında şöyle demiştir. “Biliyorum ki sen bir taşsın, ne zarar ne de fayda verirsin. Eğer ben Resulullah’ın sana dokunduğunu görmeseydim, sana el sürüp öpmezdim” demiştir. İşte bu sebepten dolayı oraya gidildiğinde görülecektir ki fevkalade bir kalabalık oradan hiç eksik olmamaktadır. Herkes dokunmak ve öpmek istemekte fakat ne yazık ki  ibadet edelim derken insanlar birbirlerine zarar vermekteler. Hatta kadınların ise buraya girmeleri son derece yakışıksız bir durum. Orada tanıştığım Karadenizli bir abi şöyle demişti: Efendimiz (sav) bu durumu görseydi acaba izin verir miydi? Bence de son derece haklı. Hacer’ül Esvede dokunma girişiminde bulundum, dokundum da fakat sonradan pişman oldum. Çünkü çıktığımda üstüm başım perişan bir haldeydi. Bu hiçte normal bir durum değil bence. Allah istemeyerek de olsa zarar verdiğim insanlara karşı affetsin inşallah.
                                           Hacer'ül Esved Taşının Bulunduğu Köşe


                                                Kabe-i Muazzama'nın Kapısı

Rüknü Irak ile Rüknü Şam arasında altın oluk olarak bilinen yer zamanında Kabe’nin damında biriken suların akması için yapılmış oluktur. Emevi halifesi Abdülmelik tarafından altınla kaplatılmış olup bu tarihten sonra ismi altın oluk olarak anılmıştır. Altın oluğun altında, çevrili olarak kapalı olan yer ise Hicri İsmail olarak bilinmekte ve burada namaz kılmakta çok efdal .
                                                 Kabe-i Muazzama (Altın Oluk)

Hacer’ül Esved ile Kabe’nin kapısı arasında kalan yaklaşık iki metrelik alana ise mültezem denir. Peygamber Efendimizin(sav) buraya gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini koyarak dua ettiği rivayet edilmiştir.

Kabe’nin kendisiyle ilgili açıklamalardan sonra etrafından da bahsetmek istiyorum. Çok açık bir şekilde görülmekte ki mevcut alan insanların ibadet etmesine yeterli gelmiyor. Bunun sonucu olarak çok muammalı bir inşaat devam etmekte. Oğlumun da söylediği gibi Kabenin etrafı inanın “Örümcek Adam”  filmindeki dev vinçler gibi her tarafı kaplıyor.
                                   Kabe-i Muazzama Etrafında Bulunan Dev Vinçler


                                          Yıkılmaya Başlanan Osmanlı Revakları 

Ecdadımız tarafından yapılan revaklar da yıkılıyor. Herkes bu konuda bir şeyler söylüyor. Zamanla neyin doğru neyin yanlış olduğunu göreceğiz. Doğru olan şey ibadet alanının gerçekten de genişletilmesi gerekiyor. Otelimiz o yönde olduğundan dolayı Merve Safa kapısından girmek zorunda olan bizler en az bir saat önce Kabe’ye gelmek zorundayız. Çünkü kapılar vakit namazından tam bir saat önce kapanıyor. Öyle bir kalabalık var çünkü.

İkinci kat muhteşem hele akşam namazı ile yatsı namazı arasında üçüncü kat daha da muhteşem. Yukardan Kabe’yi seyretmek daha da güzel. Rabbim ne kadar büyük. Rahmet burada akıyor. Buraya yüz yirmi rahmet akıyor. Tavaf edene rahmetin yüzde atmışı, namaz kılana yüzde kırkı, otur seyret Rabbim yüzde yirmisini sana veriyor. Allah’ım bu rahmete ulaşan kullarından eyle inşallah. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Burada kılınan namaza Efendimiz (sav) yüz bin sevap diyor. Düşünebiliyor musunuz evde kılıyorsun bir sevap, Kabe’de yüz bin sevap. Şu an çok net bir şekilde söyleyebilirim ki kıymetini bilememişiz. Gidenler inşallah fazlasıyla bu kıymeti bilirler.
                                      Kabe-i Muazzama'nın İkinci Kattan Görünüşü

Mümkün olduğunca zamanımı burada geçirmeye çalıştım. Sabah namazından Yatsı namazı sonrasına kadar kaldığım günler çok oldu. Hurma ve bir zemzem suyu her şeye yetiyor. Hurma karnını doyuruyor, zemzem susuzluğunu gideriyor. Terle attığımız zemzem suyu sayesinde, tuvalet ihtiyacınızda gelmeyince, insan tek başına otele gitmeden burada yatsa kalksa olur inanın.

Kabe’de namaz vakitleri anlatılamayacak kadar çok güzel. Aklına gelebilecek tüm İslam ülkelerinden gelen, her renkten, her ırktan Müslüman kardeşlerimizle birlikte Allah’ın huzuruna çıktığımız vakitler. Her türlü insan mevcut Kabe’de. Kimi kaşınıyor, kimi kafasını oynatıyor, kimi senden farklı namaz kılıyor. İnsanın kızası geliyor. Fakat bu durumu hocaya anlattığımda bana şunu söyledi. Adamın biri Kabe’ye karşı ayaklarını uzatmış yatıyor. Hızır Aleyhisselam bu vatandaşı görüyor ve toplanmasını söylüyor. Adam yüzünü Hızır’a dönüyor ve diyor ki senin Hızır olduğunu şu kalabalığı haykırırsam görürsün diyor. Diyeceğim o ki kişilere ve yapılanlara takılmamak gerekiyor. Kendimizden sorumluyuz. Kimin ne olduğunun bizim için hiçbir önemi yok. Orası kutsal topraklar ve bizim anlayamadığımız şeyler muhakkak vardır diyorum.

Çoğu zaman akşam namazı yaklaşırken bir hareketlilik oluyor Kabe’nin etrafında. Yerlere uzun naylonlar seriliyor. Hurma, zemzem, tahinli ekmek ve hurma çayı ile insanlar yemek yiyorlar. Sonradan öğrendik ki bu insanların çoğu orada çalışan personelmiş ve karınlarını böyle doyuruyorlarmış. Görseniz şaşarsınız. O sade yemek sofrası sanki kuş sütü eksik bir sofra gibi, insanlar neşe içindeler.
                                İkindi ile Akşam Arasında Kabe'yi Seyreden Mü'minler


                                      Akşam Namazı Öncesi Sofraların Hazırlanışı


                              Oğlum Yaşında, Kabe-i Muazzama İçin Çalışan Bir Çocuk


                                Kabe-i Muazzama'ya Hizmet Edenlerin Akşam Yemeği

Peygamber Efendimizin(sav) evi olduğu söylenen yer Merve Safa kapısının tam karşısında bir yerde. Kesin olmamakla birlikte burasının olduğu söyleniyor. Suudi Arabistan buranın bir ziyaret yeri yapılmaması için orayı bir kütüphane gibi yapmış. İnsanlara burada devamlı değişik konularda kitaplar bedava dağıtılıyor. Kitaplar İngilizce ve Türkçe oluyor. Siz ne kadar diğer kitaptan isterseniz isteyin onlar sizin Türk olduğunuzu anlıyorlar ve Türkçe kitabı veriyorlar.
                                               Peygamber Efendimizin (sav) Evi

Efendimizin (sav) evi ile Kabe arasında kalan bölgede çok büyük tuvalet var. İki kat aşağıya kadar inebiliyorsunuz. Yürümek isteyenler için normal merdiven, yaşlılar içinse yürüyen merdivenler mevcut. Tuvalete Ebu Cehil tuvaleti diyorlar. Çünkü burası Ebu Cehil’in eviymiş.
                                                         Ebu Cehil Tuvaleti

Medine’de olduğu gibi Mekke’de de gezilerimiz oldu. İlk olarak Arafat Dağına gittik. Yaklaşık Mekke’den 25 km uzaklıkta bulunan dağın etrafı dağlarla çevrili. Bu dağı görmeden önce gözümde çok daha büyük canlandırmıştım. Dağın her tarafı insanlarla dolu sanki mahşer meydanı gibi. Hac zamanı nasıl oluyordur varın siz düşünün. Arafat; Hz. Adem ile Hz. Havva’nın cennetten indirildikten sonra buluştukları yer oluyor. Buluştukları o güne de Arefe denir. Efendimiz (sav) veda hutbesini de bu dağda yapmıştır.
                                                                Arafat Dağı


                                                                 Arafat Dağı

Arafat dönüşü yolda Mina ile Müzdelifeyi transit otobüs içinde görüyoruz. Şeytan taşlanılan yer ve hacıların kurbanlarını kestikleri alan çok büyük, daha önceleri  izdihamların yaşandığı yerler diye anlatılan alanda yollar yapılmış ve insanların geliş gidiş güzergahları ayrı ayrı verilmiş.
                                              Hacıların Kurban Kestikleri Yerler

Mina Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmek için götürdüğü yer. Dünyada ki en büyük imtihanlardan biri bu olsa gerek. Şeytan Hz. İbrahim’e gönlün oğlunu kesmene müsaade ediyor mu dediğinde Hz. İbrahim ne diyor “Ey mel’un şunu bil ki doğudan batıya kadar hepsi benim evladım olsa ve dost kurban etmemi istese hepsini kendi elimle kurban ederim”. İşte takva.

 Burada taş atmak ta onun zamanından kalma. Şeytan Hz. İbrahim’den yüz bulamayıp oğlu İsmail’i kandırmak istediğinde mübarek, Rabbim istediyse doğrudur diyor ve babasına şeytanın kendisine vesvese verdiğini söylediğinde Hz. İbrahim oğluna “ona taş at uzaklaşsın, köpeğe taş atılır” diyor. Hz. İsmail şeytanı taşlıyor ve hacıların yapmış olduğu şeytan taşlama ibadeti de buradan geliyor.
                                                       Şeytan Taşlanılan Yer

Ertesi gün gece saat üçte o meşhur Hira dağına gitmek için yola çıktık. Yaklaşık 1600 metre olduğu söylendi. Dik bir tepeye çıkıyoruz. Merdiven yok korkuluk yok çıkmak zor. Ama kimsenin umurunda değil herkes çıkmak istiyor. Çünkü yukarda Efendimizin (sav), vaktini geçirdiği, günlerce kaldığı, Cebrail (as) tarafından vahyin getirildiği mağara var. Biz çıkarken zorlanıyoruz. Ama Hz. Hatice annemiz hiç zorlanmıyor, O’na kadın haliyle devamlı yemek taşıyor. Meşakkatli bir yol sonrası o mağaraya ulaşıyoruz. Allah Resulü bin dört yüz sene evvel bu mağaradaydı. O ne muhteşem bir koku. Herkes her yere elini sürüyor. Normalde burasının çok pis olması lazım diye düşünüyor insan ama ben kırk yaşındayım ve bu dünyada böyle güzel bir koku daha duymadım. Hira dağı, Hira dağı, Peygamberin dert ortağı diye ilahilerin yakıldığı, diğer adıyla Nur Dağı.
                                                              Hira (Nur) Dağı


                                                            Hira (Nur) Dağı

Nur dağında iken düşünüyorum, herkesin bildiği o ilk vahiy geliyor aklıma hani Cebrail geliyor ve Efendimize (sav) oku diyor. Ben okuma bilmem diyor. Bunun üzerine O’nu sıkıyor ve yine oku diyor. Yine ben okuma bilmem deyince Cebrail tekrar sıkıyor ve oku diyor. Efendimiz yine ben okuma bilmem söyle ne okuyayım deyince Cebrail, Alak suresinin ilk ayetlerini okuyor. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri öğretendir.” Cebrail (as) kaybolupta Efendimiz (sav) evine dönmek üzere yola çıktığında binlerce ses “Ey Muhammed sana selam olsun, Ya Rasululllah sana selam osun” diyordu. İşte ben oradaydım. O taşlı topraklardan çıktım, o kutsal mağaranın içine girdim, öptüm, öptüm, kokladım, oradaki havayı teneffüs ettim ve o mübarek taşlı yollardan geri döndüm. Yine, tekrar ve yine üzülerek söylüyorum ki, kıymetini bilemedim. Allah herkese kıymetini bilmeyi, anlamayı nasip etsin inşallah.
                                                       Hira (Nur) Dağının İçi

Hira dönüşü bizler gibi sabah namazından sonrası hava aydınlanmaya başladığı zamanlara dek gelirse sakın gördüğünüz maymunlardan korkmayın sadece çantalarınıza mukayyet olun. Hayvanlar insanlara çok alışıklar. Yıllardır insanlar yiyecek vere vere alıştırmışlar.
                                                Hira Dağı Eteklerinde Maymunlar


                                               Hira Dağı Eteklerinde Maymunlar

Ertesi gün yine aynı saatte gece saat üçte bu sefer Sevr Mağarası ziyaretimiz başladı. Yüksekliği beş, altı yüz metre olan dağın yürüyüş mesafesi ise yaklaşık bir buçuk km’den fazlaydı. Sanki Sevr dağına çıkmak Hira’ya göre daha zordu. Ya da artık çok yorulmuştuk bilmiyorum ama tepeye çıktığımda saunadan çıkmış gibi terliydim. Çıkan tüm dostlara tavsiyem muhakkak yanlarında bir atlet bulundursunlar. Çünkü yukarıda rüzgar çarpıyor insanı.

Efendimiz (sav) Mekke’den ayrılmak zorunda kaldığında, hicret yolunda can dostu Hz. Ebubekir (ra) ile birlikte giderken müşriklerden kurtulmak için bu dağa ve bu dağ içinde bulunan mağaraya sığınıyor. Üç gün burada kalıyorlar. Allahü Tealanın hikmeti Sevr mağarası enteresan bir mağara. Mağaranın altta ve üstte iki girişi var. Mağaraya giriş sürünerek yapılabiliyor. İçerden dışarıda gezenlerin ayakları görülebiliyor fakat dışarıdakiler içeriyi görmek isterlerse ayaklarının hizasına kadar eğilmeleri gerekiyor. Hira mağarasında duyduğunuz kokunun aynısını Sevr mağarasında da duyabilirsiniz.
                                                           Sevr Mağarası


                                                       Sevr Mağarasının İçi

Hatırlatmak için bu mübarek arkadaşı, bu mübarek can dostunu bir kez daha anlatmak isterim. Hz. Ebubekir (ra) mağaraya Peygamberimizden (sav) önce giriyor ve zararlı böcekten, yılandan korumak için elbisesini yırtıyor ve mağara içinde bulunan tüm delikleri tıkıyor. Açık kalan tek deliğe de ayak topuğunu koyuyor. O (sav) gelecek diye yıllardır beklediğini söyleyecek olan yılan Hz. Ebubekir’in topuğunu ısırıyor. Efendimiz (sav) yorgun dizinde uyuyor. O kadar canı yanıyor ki Hz Ebubekir’in gözlerinden yaş geliyor ve akan gözyaşı Efendimizin (sav) yüzüne damlıyor. Göz yaşı damlamasa Efendimiz (sav) uyanmayacak. Şimdi soruyorum ; Biz kimiz, bizim böyle bir dostumuz var mı, biz böyle bir acıya dayanabilir miyiz. Evet titreyip kendimize dönmemiz gerekiyor. Biz yalnızca bir hiçiz. Allahü Tealaya yalvarmaktan başka bir çaremiz yok. Allah’ım hak etmiyoruz ama sana güveniyor, sana inanıyor ve yalnızca senden yardım bekliyoruz.

Bu iki mağara ile ilgili olarak şunları da söylemeden geçemeyeceğim. İlk önceleri bu kadar metre yere nasıl çıkılır. Eşim çıkamaz, oğlum Burak çıkamaz diye düşünüyordum. Ama yanılmışım eşim üf bile demedi, oğlum onbir yaşında ve benden önce çıktı. Yavrum benim seni çok seviyorum. İyi ki seni de götürmüşüz. İyi ki varsın. Yüce Rabbim onun gözyaşlarının yüzü suyu hürmetine bizleri affeder inşallah.

Mekke’de görülecek yer olarak Cin Mescidi ve Mekke’de ölen insanların defnedildiği yer olan Cenneti Mualla kaldı. Sağolsun şirketimizin bize bir kıyağı da! o oldu. Çok güzel bir organizasyon sonrası bu iki yeri biz gezemedik.

Yine de duyduğum şeyleri sizlerle paylaşmak isterim. Cennetül Mualla’da Efendimizin (sav) dedesi Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip, zevceleri Hz. Hatice, oğulları Kasım ve Abdullah’ın kabirleri bulunmakta. Daha önce kabirler kubbeli iken 1926 yılından sonra kubbeler kaldırılmış ve bu kubbeler bir müzede sergilenmekte imiş. Suudlar mezarlığın ortasından da bir otoban geçirmişler ve ziyarete gelenler için çok tehlikeli bir yer olmuş.

Bilindiği üzere Peygamber Efendimiz (sav) bizlerin olduğu gibi tüm cinlerin de peygamberidir. İşte Peygamberimizin (sav) islamı tebliğ için gittiği Taif şehrinden dönüşte Mekke’de Batın-ı Nahle denen yerde namaz kılmıştı. Bir grup cin burada Efendimizi (sav) dinleyip Müslüman olmuştu. (Bu olay Kuranı Kerimde de geçmekte) işte burada bulunan mescide Cin Mescidi denmektedir.

Anlatacağım şeyler aşağı yukarı bu kadar. Fakat ilk defa gidenler için söyleyeceklerim ne olabilir diye düşünüyorum; Muhakkak giyecekleri terlik çok rahat olsun, iç çamaşırını fazla götürmek iyi olur, erkekler en az üç tane şile bezi türünden gömlek alabilirler, çoraba gerek yok, çok pahalı ihram almaya hiç gerek yok, makas lazım olacak, antibiyotik ve ağrı kesici muhakkak alınız, sabahları Medine serin olabiliyor, bir adet hırka türünden bir şey götürülebilir, uzak geziler için bir adet spor ayakkabı olabilir, havlu alnımalı, giderken havaalanında çok bekleniyor yolluk yapılabilir, telefon işi gitmeden halledilirse iyi olur, kesinlikle alışveriş işi Medine'de bitirilmeli, mümkünse giderken kimseden hediye alınmazsa, orada kime ne alıcam diye boş vakit geçirilmez. Üzerinde mavi yazı ile ingilizce "hot" olarak yazılı olan zemzem bidonları ılık zemzem suyudur. Hurma alım işi Medine'de alınıp kargoya veriliyor. Gidenlerin adam başı 10 kg zemzem hakkı var. Şirket bunu size ücretsiz temin ediyor. Gereksiz şeyler alarak yük yapılmaması çok iyi olur. Otellerde genelde Türk aşçıların yemekleri yaptığı söylendi, tat olarak hiçte fena değil. Dönüşte kişi başı 30 kg eşya + 10 kg zemzem dışında yanınıza bir şey almayın havaalanında zorluk yaşarsınız. Giderken kontrol etmediler, gelirken de etmezler yanılgısına sakın düşmeyin. 

İşte böyle. Daha anlatılacak muhakkak çok şey var fakat benimkiler bu kadar. Allah herkese buralara gitmeyi nasip etsin inşallah. Kimseciklerde iki de bir oraya gidilir mi diye hayıflanmasınlar lütfen. Gitmeden ahkam kesmek çok yanlış. Gidenler bunu çok iyi anlıyorlar ama gitmeyenlerde muhakkak gittiklerinde bunun farkına varacaklar. Gitmeden önce bu topraklara iki kez giden üniversiteden bir hocamıza Allahaısmarladığa gittiğimde kendim gidiyor gibi seviniyorum deyişi dün gibi aklımda. Şimdi bunu çok daha iyi anlayabiliyorum. Gidenleri duydukça çok ama çok seviniyorum ama yüreğimin bir köşesi cıss ediyor. Riya olmasın yazarken bile gözlerim doldu. Allahım bizi sevdiğin kullar zümresine dahil eyle, bizleri her türlü kötülükten koru. Sen affedensin, affı seversin bizleri de affet Ya Rabbi. Sağlıcakla kalmak ümidiyle.



                                                                                                           Ali ŞAHİN
                                                                                                            28.05.2013



[1] Taberani Hakim, Ebu Nuaym, Beyhaki ve ibn-i Asakir’in, Hz Ömer(ra) den rivayetine göre Peygamberimiz(sav) şöyle buyurmuştur. “Adem işlediği günahı işlediğinde başını semaya kaldırdı ve Allah’ım Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum dedi. Allah ona Muhammed kimdir? Diye vahiyle sordu. Adem; beni yarattığın zaman başımı arşa kaldırdığımda orada ‘Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür’ yazılı olduğunu gördüm. Bundan bildim ki senin katında ismini, ismin ile beraber yazdığın bu zattan daha şerefi yüce kimse yoktur dedi. Allah ona “Ey Adem! O senin zürriyetinden gelecek peygamberlerin sonuncusudur. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.
[2] Bir gün Peygamberimizin(sav) huzuruna bir kimse gelir ve elindeki yanmış hurma dalını Efendimize(sav) gösterir. Derki şayet bu yanmış hurma dalını diker ve yeşertirsen sana inanırız. Bunun üzerine Efendimiz(sav) yanmış hurma dalını aldı ve dikti. Mucizevi olarak bu hurma dalından, hurma meyvesi hasıl oldu. İşte bu hurmaya, acve hurması denir. Ayrıca acve hurması ile ilgili olarak Buhari, Müslim, Sad bin Ebu Vakkas ve Ebu Hureyre’den rivayet edilen hadislerde şöyle buyrulur: “Kim bu hurmadan yerse zehir ve sihir zarar vermez”, “Acve denen hurma cennettendir ve zehire karşı şifadır”, “Aç karnına hurma yeyiniz, zira aç karnına yenen hurma asalakları öldürür.”
[3] Mikat Mahali: İhrama girilen yer.




Umre Ziyaretimizde Çekmiş olduğum tüm resimler tarafımdan çekilmiş olup ilgili video kayıtları da aşağıdadır.
                                                         Mescidi Nebiden Görüntüler


                                               Mescidi Nebi'de Bir Öğle Namazı Çıkışı





8 yorum:

  1. Çok güzel anlatım. teşekkürler..Allah kabul etsin ve tekrar nasip etsin inşallah. Benzer şekilde bende anılarımı paylaşacağım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Allah sizlerede nasip etsin inşallah...

      Sil
  2. allah klabul etsin teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Allah razı olsun Rabbim sizlere tekrarini nasip etsin inşallah 20 gün sonra yolcuyum bende yazinizdan etkilenerek okudum Rabbim cümle müslümana nasip etsin

    YanıtlaSil
  4. Allah razı olsun Rabbim sizlere tekrarini nasip etsin inşallah 20 gün sonra yolcuyum bende yazinizdan etkilenerek okudum Rabbim cümle müslümana nasip etsin

    YanıtlaSil
  5. Bu güzel paylaşımınız için teşekkür ederiz. Umarım herkese nasip olur umre turu yapmak. Tekrar gitmeniz dileğiyle.

    YanıtlaSil
  6. En büyük hayalimiz ve arzumuz umre turları 2017 içerisinde inşallah herkese nasip olsun, size de tekrarını nasip etsin, harika bir yazı, etkilenmemek mümkün değil.

    YanıtlaSil