09.02.2013 /
02.03.2013
MEDİNE
Öncelikle
ziyaretimizi anlatmadan önce umre hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.
Umre; ziyaret anlamına gelmekte olup dinimizce belirli bir zamana bağlı
olmaksızın ihrama girerek Kabe’yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y
yapmak ve traş olup ihramdan çıkmaktan ibarettir.
Bakara Suresi
196. Ayette, Allahü Teala (c.c.)
buyuruyor; “Hac ve Umreyi Allah için tamamlayın.”
Peygamber
Efendimiz (sav) ise bir hadisinde; “Umre küçük hacdır.” Bir diğer hadisinde ise
“Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Dua ederlerse duaları kabul
olunur, tövbe ederlerse mağfiret olunurlar.” diyor.
İnşallah bu
hadise mazhar olan kullarından oluruz. Çok şükür Mevla nasip etti ve bizlerde
bu ziyareti gerçekleştirdik.
9 Şubat
Cumartesi günü akşam saat 08:00'de otobüsümüz Eskişehir Otogarından, Ankara’ya
hareket edecekti. O güne kadar çok heyecan duyduğumu söylersem yalan olur. O
gün otogarda yaşadığım duygular, insanın içinin içine sığmaması diye söylenilen
ama çoğunun sadece dilinde kullandığı yaşamadığı bu duyguyu, orada dolu dolu
yaşamama sebep oldu. Şükürler olsun ki Rabbime, o gün kendimce şöyle dedim.
“Hak etmediğim halde beni çok seviyorsun Allah’ım, sana ne kadar şükretsem
azdır. Bu kalabalık bizim için geldi ve bizi seven insanlar var” bu duyguyu
Allah herkese nasip etsin. Bu duyguya verebileceğim tek cevap, gözyaşlarım
oldu. Allah kimseyi dostsuz, arkadaşsız ve akrabasız bırakmasın. İnsanın
başkalarının nazarında bir değerinin olduğunu bilmesi böyle zamanlarda
anlaşılıyor. Bu fevkalade duyguyu bana yaşattıkları için başta aileme, ben sizin için çalışıp sizin için kazanıyorum deyip Allahı'ın izniyle bu imkanı veren Kayınpederime, bizi yanlız bırakmayan akrabalarıma, dostlarıma, arkadaşlarıma ve telefonla unutmadıklarını hatırlatan herkese en kalbi duygularımla
teşekkür ediyorum. Allah dualarınızı kabul etsin inşallah.
Eskişehir Otogarı
Eskişehir Otogarı
Ayrılık
gerçekten çok zor. Oldum olası ayrılıklar bana zor gelir. Yine öyle oldu kızımdan,
Beyzanur’um dan ayrılmak, onun çaresiz bakışları, ağlamamak için kendini
zorlaması, sıkı sıkı sarılması. Canım benim seni çok seviyorum. Hakkını helal
et. Allah’ım; o mübarek topraklara,
onunla da gitmeyi nasip eyle. O kutsal toprakları görmeyi, anne ve babama da
nasip eyle inşallah.
Neyse asıl
konumuza dönelim. Dedikleri gibi saat sekiz de otobüsümüz hareket etti. Saat 11:45 gibi Ankara Esenboğa Havalimanına ulaştık. Hani hep diyorlar ya, sabır
sabır, hacı sabır. Sabretmek gerçekten
çok zor. Zaten bu sabrı becerebiliyorsan Allah’ın sevgili kulusun demektir.
Şeytanların en babaları hep yanımızda, en ufak şeylere sinirlenen insanlar,
sözleşmiş gibi buluşmuşlar sanki. Havaalanında hep sırayla ve beklemekle geçti
saatler.
Ankara Esenboğa Havalimanı
Ankara Esenboğa Havalimanı
Ankara Esenboğa Havalimanı
Saat beşte uçağa almaya başladılar. Öğrendik ki uçak Suudi
Havayollarına ait, tüm yolcular umreci. Böyle olunca elinizdeki biletin sıra
numarasının hiçbir anlamı yok. Hurraa bindik uçağa ve kim nereyi kaparsa orası
onun oldu. Uçak iki katlı devasa bir şey ama şahsen ben hiç beğenmedim, çünkü
aşırı bir yemek kokusu var. Üç saat on beş dakikalık bir yolculuk sonrası
Cidde’ye indik. Uykusuz geçen bir gün sonrası bir şekilde otelimize ulaştık.
Detaya giremiyorum çünkü uykusuz ve yorucu gece sonrasını pek hatırlamıyorum.
Uçaktaki İlk Anlarımız
Suudi Arabistan Cidde Havaalanı
Uçaktaki İlk Anlarımız
Suudi Arabistan Cidde Havaalanı
Suudi Arabistan Cidde Havaalanı
(Bu arada şu
ayrıntıyı vermeden geçemeyeceğim. Muhakkak gitmeden önce telefon işini iyice
öğrenin. Bize telefon kartı her yerde var denildi. Doğru her yerde var fakat
hangisini alacağınızı bilmiyorsunuz. Bizim şirket gibi (Akpınarlar Hac Şirketi)
kimse size bu konuda yardımcı olmazsa işiniz kötü. Sokakta, otelde herkes
telefon kartı satıyor. Gitmeden önce tedarik edilebilirse en güzeli. Çünkü
havaalanına indiğinizde sizden Türkiye’de haber bekleyen insanlara bir şekilde
ulaşmanız gerekiyor. Şayet bu olmadıysa kartı oradan almanız icap ederse size
şunu tavsiye edebilirim. En kötü kart “zain” denen kart, ondan sonraki orta
halli kart “mobil” kart. En iyi kart ise “STC” denen kart. Fakat bu kartı almak
için pasaportunuzun yanınızda olması ve
biraz sıra beklemeniz gerekiyor. Bence değer çünkü diğerleri su gibi gidiyor. En mantıklısı Ülkemizdeki operatörlerden uygun tarife alarak gitmek derim bence)
Odalara yerleştikten ve bir süre dinlendikten sonra lobide buluştuk hep beraber Mescidi Nebeviye gittik. Gerçekten etkileyici bir yer. Düşününce insan daha da etkileniyor. Çünkü alemlerin sahibi Peygamberi için ne diyordu? “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” [1] işte uğruna alemler yaratılan nebi, bin küsür yıl önce buradaydı, o vaktini buralarda geçirdi, ashabıyla beraber buralarda gezdi, dinini yaymak için burada savaştı, Cebrail Aleyhisselam, Allah’ın vahiylerini bu topraklarda getirdi, O büyük insan ebediyete burada göçtü ve mübarek kabri şerifi burada. Böyle olunca O’nun ayağının değdiği bir yerlere, benim de ayaklarım değmiş midir acaba diye düşünmek bile insanı derinden etkiliyor.
Mescidi Nebevi'nin Bahçesinden Görüntüler
Mescidi Nebevi'nin Bahçesinden Görüntüler
Mescidi Nebevi'nin Bahçesinden Görüntüler
Mescidi Nebevi'nin İçi (Açılan Kubbeler)
Hani hep
derler ya oralar bir başka, insan buraya geldiğinde anlıyor buralar gerçekten
bambaşka. Allah’ım nasıl bir kalabalık, O’nunla başlayıp, binlerce yıl sonra O’nun
yokluğunda, O’nu görebilmek için dünyanın her yanından gelen mahşeri bir
kalabalık. Amaç sadece O’nu ziyaret etmek. Maneviyatın doruğa çıktığı,
inanılmaz bir duygu selinin yaşandığı, insanın tüylerinin sık sık, diken diken
olduğu ve gözyaşlarının sel olduğu, kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olan
bir yer burası. Yeşil kubbenin tam karşısına geçmiş, tekerlekli sandalyede bir
teyze dünyayla irtibatı kesmiş, sadece O’na bakıyor ve ağlıyor, inanın bana
dünya umurunda değil.
Mescidi Nebi'nin bahçesinde ağlayan bir kadın
Mescidi Nebi'de Öğle Namazı Öncesi
Mescidi Nebi'de Yatsı Namazı Çıkışı
Mescidi Nebi'nin bahçesinde ağlayan bir kadın
Mescidi Nebi'de Yatsı Namazı Çıkışı
Mescidi
Nebevide Efendimizin (sav) kabrinin bulunduğu Ravza-i Mutahhara ise muhteşem. Hicret
sonrası Efendimizi (sav) herkesin misafir etmek istediğinde deve nerede durursa
orada kalalım dediği alan. Ravza kelime manası ile bahçe ve cennet anlamlarına
gelmekte. Geniş manada ise Mescid-i Nebi’nin içinde Efendimizin (sav)in kabri
saadetleriyle, minber-i şerif arasında kalan kısım. Mescid-i Nebevi'nin içinde
bulunan bu alan, 10 m. genişliğinde, ve 20 m. uzunluğunda 200 m2’lik bir saha.
Yeşil Halı Üzerinde Oğlum Namaz Kılarken
Yeşil Halı Üzerinde Oğlum Namaz Kılarken
Yeşil Halı
Yeşil Halı
Burada namaz kılmanın faziletinin çok büyük olduğu söylendi. Bu konuda Peygamber Efendimizin (sav) “kim kabrim ile minber-i şerif arasında namaz kılsa ve ben cennet bahçesinde namaz kıldım dese yalan söylememiştir” hadisi herhalde bu fazileti en güzel şekliyle ifade etmekte. İlk yapıldığı zaman kıblesi Mescidi Aksa'ya doğru olan mescit, birbuçuk sene sonra ayet nazil olduktan sonra Mescid-i Haram'a doğru değişiyor. Bu değişiklikten sonra mescidin tam arkasına bir gölgelik yapılıyor. Burası meşhur Suffe okuludur. Öğrencilerine Ashabı Suffe denilmekte olup hocaları bizzat Efendimiz (sav) dir. Öğrendiklerini daha doğrusu islamı yaymak üzere başka yerlere gönderilmişlerdir.
Yeşil Halı Üzerinde Oğlum Namaz Kılarken
Yeşil Halı Üzerinde Oğlum Namaz Kılarken
Yeşil Halı
Yeşil Halı
Burada namaz kılmanın faziletinin çok büyük olduğu söylendi. Bu konuda Peygamber Efendimizin (sav) “kim kabrim ile minber-i şerif arasında namaz kılsa ve ben cennet bahçesinde namaz kıldım dese yalan söylememiştir” hadisi herhalde bu fazileti en güzel şekliyle ifade etmekte. İlk yapıldığı zaman kıblesi Mescidi Aksa'ya doğru olan mescit, birbuçuk sene sonra ayet nazil olduktan sonra Mescid-i Haram'a doğru değişiyor. Bu değişiklikten sonra mescidin tam arkasına bir gölgelik yapılıyor. Burası meşhur Suffe okuludur. Öğrencilerine Ashabı Suffe denilmekte olup hocaları bizzat Efendimiz (sav) dir. Öğrendiklerini daha doğrusu islamı yaymak üzere başka yerlere gönderilmişlerdir.
Daha sonra
mescidin köşesine Hz. Aişe validemizin evi yapılıyor. Bu ev dediğimiz yer
bizleri yanıltmasın sadece küçük bir oda. Zamanla Müslümanların sayısı arttıkça
aynı hızda mescid de büyüyor. Efendimizin zevceleri, Hz. Hafsa validemiz, Hz. Sevde validemiz ve Hz. Zeynep validemize, daha sonra da kızı Hz. Fatma validemize
birer oda yapılıyor.
Efendimiz (sav)
son günlerini Hz. Aişe validemizin odasında geçiriyor, orada vefat ediyor, orada
yıkanıyor ve oraya defnediliyor. Şu an yeşil kubbenin olduğu yerde Efendimizin (sav)
kabrinin olduğu yerdir. Diğer odalar ise Hz. Osman zamanında mescit genişletilirken yıkılıyor. Buralar mescide katılırken Hz. Ömerin oğlu diyor ki
keşke bu odaları yıkmayıp muhafaza edebilseydik de daha sonra gelecek olanlar
Efendimizin (sav) nasıl bir sade hayat sürdüğünü görüp ibret alsalardı diyor.
Günümüze gelecek
olursak, Ravza’ya, Babü’s-Selam kapısından ya da Bab-ı Cibril kapısından
girmenin daha efdal olduğu söylendi. Zaten Babü’s-Selam’dan girip Bab-ı
Cibrilden çıkıyorsun. Cibril kapısından girilmesine izin verilmiyor.
Babüsselam Kapısı
Babüsselam’dan girdiğimizde yaklaşık olarak yetmiş seksen metre gittiğimizde, sol yanımızda yeşil halı olarak adlandırılan mescid kalıyor. Mescidin hemen bitiminde hücre-i saadet başlıyor. Yani önce Efendimizin (sav) kabri, sonra Hz. Ebubekir (ra)’ın kabri daha sonra da Hz. Ömer (ra)’ın kabri geliyor. Hücre-i saadet biter bitmez, sağ tarafımızdaki kısmın ise (Cibril kapısından çıkmadan önceki yerin) Efendimize (sav), Cebrail (as) ‘in vahiy getirdiği yer olduğu söylendi.
Yeşil Halı
Sırasıyla Efendimiz (sav), Hz. Ebubekir(ra) ve Hz. Ömer(ra)'ın Kabirleri
Cibril Kapısının Girişi (Efendimize Vahiy Gelen Yer)
Babüsselam Kapısı
Babüsselam’dan girdiğimizde yaklaşık olarak yetmiş seksen metre gittiğimizde, sol yanımızda yeşil halı olarak adlandırılan mescid kalıyor. Mescidin hemen bitiminde hücre-i saadet başlıyor. Yani önce Efendimizin (sav) kabri, sonra Hz. Ebubekir (ra)’ın kabri daha sonra da Hz. Ömer (ra)’ın kabri geliyor. Hücre-i saadet biter bitmez, sağ tarafımızdaki kısmın ise (Cibril kapısından çıkmadan önceki yerin) Efendimize (sav), Cebrail (as) ‘in vahiy getirdiği yer olduğu söylendi.
Yeşil Halı
Sırasıyla Efendimiz (sav), Hz. Ebubekir(ra) ve Hz. Ömer(ra)'ın Kabirleri
Cibril Kapısının Girişi (Efendimize Vahiy Gelen Yer)
Peygamber
Efendimiz (sav) tarafından, 30 m2 olarak yapılan Mescid-i Nebeviye, değişik
zamanlarda ek yapılarak büyütülmüş. Kubbesi II. Mahmut tarafından yaptırılıp
yeşile boyanmış olan kubbe için saf altından ve 25 ton ağırlığında olduğu
söylendi. Son haliyle mescidin kapalı alanı 98.000 m2, bahçesiyle birlikte toplam
alanı 400.000 m2 imiş ve aynı anda bir milyon kişi namaz kılabiliyormuş.
Mescidin toplamda seksen bir tane kapısı var. Her kapının ayrı bir ismi var.
Yeşil Kubbe
Yeşil Kubbe
Tabi ki tüm
bunlar zaman içinde yapılmış. Yedinci yy' dan günümüze kadar Mescidi Nebiye, değişik
zamanlarda tamirat, restorasyon ve eklemeler yapılmış. İlk zamanlar
aydınlatması hurma dalları yakılarak yapılıyormuş, daha sonra Temim ed Da’ri
adlı ashab, Suriye’den kandil yağı getirerek aydınlanması gerçekleşmiş. 1908
yılından bu yana da aydınlanması elektrikle gerçekleşiyor.
Şu an mescid
ile ilgili olarak söyleyeceklerim bunlar. Aklıma geldikçe sizlerle
paylaşacağım.
Medine’deki
ikinci günümüzde ilk toplu gezimizi yaptık. İlk durağımız Mescidi Nebiye altı
kilometre uzaklıkta bulunan Uhud Savaşının yapıldığı yer oldu. Burası Uhud
meydanı olarak geçiyor.
Uhud Tepesi (Okçular Tepesi)
Uhud Tepesi (Okçular Tepesi)
O meşhur okçular tepesi. Emre itaatsizliğin hazin sonu. O’na (sav) uymamanın, felaket getireceğinin en büyük delili. Yazarken bile gözlerim doluyor. 700 kişilik Müslüman ordusunun karşısında 3000 kişilik müşriklerle kahramanca savaşan sahabe, tam kazandık diye sevinirken tepede bulunan okçuların ganimet toplamak için yerlerini terk etmesi sonucu her şey tersine dönüyor. Müslümanların önde gelen isimleri bu savaşta şehit oluyor. Başta Hz. Hamza (ra) olmak üzere 70 sahabeyi bu savaşta kaybediyoruz. Kabirleri Okçular tepesinin tam karşısında Allah (cc) hepsinden razı olsun inşallah.
Hz. Hamza'nın da Bulunduğu Uhud Şehitliği
Hz. Hamza'nın da Bulunduğu Uhud Şehitliği
Uhud Tepesi (Okçular Tepesi)
Uhud Tepesi (Okçular Tepesi)
O meşhur okçular tepesi. Emre itaatsizliğin hazin sonu. O’na (sav) uymamanın, felaket getireceğinin en büyük delili. Yazarken bile gözlerim doluyor. 700 kişilik Müslüman ordusunun karşısında 3000 kişilik müşriklerle kahramanca savaşan sahabe, tam kazandık diye sevinirken tepede bulunan okçuların ganimet toplamak için yerlerini terk etmesi sonucu her şey tersine dönüyor. Müslümanların önde gelen isimleri bu savaşta şehit oluyor. Başta Hz. Hamza (ra) olmak üzere 70 sahabeyi bu savaşta kaybediyoruz. Kabirleri Okçular tepesinin tam karşısında Allah (cc) hepsinden razı olsun inşallah.
Hz. Hamza'nın da Bulunduğu Uhud Şehitliği
Hz. Hamza'nın da Bulunduğu Uhud Şehitliği
Uhud savaşının
kahramanlarından Hanzala (ra) yı anlatmadan geçemeyeceğim. Hanzala (ra) Uhud
savaşı öncesi evlenmişti. Peygamberimizin (sav) davetine hemen icabet edip
savaş meydanına koştu ve burada şehit oldu. Peygamber Efendimiz (sav) ben Hanzala’yı
meleklerin, yerle gök arasında gümüş bir tepsi içinde yağmur suyuyla
yıkadıklarını gördüm, buyurdu. Ebu Useyd Said (ra) diyor ki; gidip Hanzala’ya
baktım, başından yağmur suyu akıyordu. Döndüm bunu Peygamber Efendimize (sav) haber
verdim. Efendimiz (sav) de hanımına haber gönderip, bunun sebebini sordu.
Hanımı, Hanzala’nın savaşa yetişebilmek için çok acele ettiğini ve gusül
abdesti alamadığını söyledi. Bu hadiseden sonra Hanzala, Gasilül Melaike yani “melekler
tarafından yıkanmış kimse” lakabıyla anıldı.
Üçüncü gün;
Ravzanın
bahçesinde, kıbleye doğru döndüğümüzde, sağ köşedeki kapıdan çıkıp
ilerlediğiniz de karşınıza çıkan ilk mescid Gamame Mescidi. Gamame bulut
anlamına geliyormuş. Mescidin kubbeleri de aynı bulut gibi. Peygamber
Efendimizin (sav) tüm yağmur dualarını burada yaptığı ve ayrılmadan da yağmur
yağdığı anlatıldı. Efendimiz (sav) son bayram namazını da burada kılmış.
Gamame (Bulut) Mescidi
Gamame (Bulut) Mescidi
Gamame Mescidi'nden çıkıp batı yönüne doğru ilerlediğiniz de karşınıza Hz. Ebubekir
Mescid'i çıkıyor. İslam öncesi bile çok saygın bir şahsiyet olan, Efendimizin (sav)
en sadık dostu ve ilk halifeye ait olan mescid. İslamiyete zekasını, canını ve
tüm varlığını veren Allah dostu. Allah
ondan razı olsun.
Hz. Ebubekir Mescidi
Hz. Ebubekir Mescidi
Hz. Ebubekir
mescidinden çıkıp batı yönüne devam edip sağa döndüğünüz de görmüş olduğunuz
mescid de Hz. Ali mescidi. Emir-ül Mü’minin. O’nun vasisi, halifesi.
Terbiyesini ve himayesini bizzat Efendimizin (sav) üstlendiği büyük şahsiyet.
O’nu korumak için, O’nun yatağına yatan, canını uğruna feda etmekten
kaçınmayan Allah dostu. Efendimiz (sav)
şöyle buyurdu: “Ali’den yiğit ve Zülfikardan başka kılıç yoktur.” Allah ondan
da razı olsun.
Hz. Ali Mescidi
Hz. Ali Mescidi
Bu üç mescidle
ilgili olarak söyleyeceklerim şunlar; Yaklaşık üç yıl öncesine kadar çok virane
ve bakımsız olduğu söylenen mescidlerin, Ülkemiz tarafından tadilatının
yapıldığı söylendi. Yapılar gerçekten çok güzel, canlı ve dik bir duruşu var. Dikkatimi
çeken şey Suudi Arabistan sadece Mescidi Nebi'ye ve Mekke’de de Kabe’ye özen
gösteriyor. Diğer yapıların, mescidlerin, tarihi eserlerin, Efendimizin (sav)
ayaklarını bastığı Sevr Dağının, Hira Mağarasının ve daha başka birçok yerin
bakımı çok kötü. Sebebini bilmiyorum. Niye böyle yaptığını da anlayamıyorum.
Dördüncü gün
gezilerimiz yine devam etti. Ravzanın batı kısmında bulunan Cennetül Bakiyi
gezerek başladık. Medine de bulunan tek mezarlık. 175.000 m2 bir alana sahip. Bu yer bizzat Peygamber Efendimiz (sav) tarafından
seçilmiş. Bazı yerler numaralandırılmış durumda bu yerlerde yatan sahabeler
belli fakat burada ölen tüm insanlar numaralı yerler dışında kalan bölgeye
defnedilmekte. Üst üste defin dinimizce caiz değildir. Sanki insanlara üst üste
gömülüyormuş gibi geliyor fakat durum öyle değil. Beş ile on yıl geçtikten
sonra aynı yere defin işlemi gerçekleşebilir. Bir numarada Peygamber
Efendimizin (sav) dört kızından üçü Hz. Ümmügülsüm, Hz. Rukiye, Hz. Zeynep,
zevcesi Hz. Aişe, iki numaralı yerde Efendimizin (sav) diğer kızı Hz. Fatıma,
Hz. Hasan, Hz. Abbas, İmamı Zeynel Abidin, İmamı Caferi Sadık, üç numaralı
yerde Hz. Zeynep, Hz. Ümmü Seleme, Hz Safiye dört numaralı yerde
Efendimizin (sav) amcaoğullarından Ebu Süfyan Bin Haris, amcasının torunu
Abdullah Bin Caferi Tayyar, beş numaralı yerde İmamı Malik ve hocası İmamı
Nafi, altı numaralı yerde, Efendimizin oğlu Hz İbrahim ve Hz Ali’nin annesi Hz.
Fatıma, yedi numaralı yerde Uhud şehitleri, sekiz numaralı yerde Hz. Osman (ra),
dokuz numaralı yerde Sad Bin Muaz, on numaralı yerde Efendimizin (sav) süt
annesi Hz. Halime, on bir numaralı yerde Efendimizin (sav) halaları Hz. Safiyye
ve Hz. Hatice yatmaktalar. Allah hepsinden razı olsun ve Allah onların
şefaatlerini üzerimize eylesin inşallah. Medine’de vefat eden tüm Müslümanlar, Cennetül
Bakiye gömülmekte olup Medine’de başka bir kabristan bulunmamaktadır. Eskişehir, Hasan Polatkan bulvarı üzerinde
bulunan camiye ismini veren zat, Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun da mezarı burada.
Cennetül Baki
Cennetül Baki
Cennetül Baki
Cennetül Baki (Hz. Osman'ın Kabri)
Cennetül Baki (Mahmut Sami Ramazanoğlu'nun Kabri)
Cennetül Baki
Cennetül Baki
Cennetül Baki
Cennetül Baki (Hz. Osman'ın Kabri)
Cennetül Baki (Mahmut Sami Ramazanoğlu'nun Kabri)
Cennetül
Baki’den sonraki durağımız Buhara Camii oldu. Meşhur hadis alimi, İmamı
Buhari'ye ait olan camii. Çok büyük bir hadis alimi olan Buhari’nin bir ayeti
veya bir hadisi bir kere duymasının yeterli olduğu, asla unutmadığı ve müthiş
bir hafızasının olduğu anlatıldı.
Buhara Camii
Beşinci günün
akşamı saat 08:30 gibi yaklaşık bir 450 kişi, otobüslerle hurma bahçesine
götürüldük. İnsanlar genelde hurmayı buradan alıyorlarmış. Hurma bahçesine karanlıkta
gitmenin mantığını anlayamadığım gibi, ne yalan söyleyeyim bahçe ve hurma
konusunda çok büyük hayal kırıklığına uğradım. Öyle doya doya hurma ağacı
göremedim. Hurma bahçesi diye adlandırılan bir yerde bu kadar az mı çeşit olur,
o da ayrı bir konu.
Hurma Bahçesi
Hurma Bahçesinde Satış Yapılan Alan
Hurma Bahçesi
Hurma Bahçesi
Hurma Bahçesi
Hurma Bahçesinde Satış Yapılan Alan
Hurma Bahçesi
Hurma Bahçesi
Hurma
bahçesine gitmek için 450 kişinin otobüslere bindirilmesi en az bir saat
alıyor. Yolda nereden baksan 25-30 dakika sürüyor. Bu kadar cefa çekene kadar,
Hz. Ebubekir mescidine giderken çıkılan kapıdan yürüyerek yaklaşık bir beş yüz
metre yukarı giderseniz, Hurma hali diye adlandırılan bir çarşı var. Bu çarşıda
hurma hem daha ucuz, hem de bin bir çeşit hurma var. Şahsen biz hurmamızı
oradan aldık. Mebrur denilen hurmayı 21 riyalden (10 TL), acve hurmasını da 65
riyalden(30 TL) aldık. Bu arada bilmeyenler için izah edeyim. Acve hurması
bizzat Peygamber Efendimizin (sav) mübarek elleriyle diktiği hurma ağacı. Medine
ve çevresinde yetişen, bazılarının çekirdeklerinde, bazılarının da hurmanın
üstünde Allah (cc)”ın 99 isminin bulunduğu mucizevi ve şifalı bir özel hurma.[2]
Umre
ziyaretimizin altıncı günü sabah namazımızı Ravza da kıldıktan sonra, Peygamber
Efendimizin (sav) bir sünnetini yerine getirdik. Şöyle ki Efendimiz (sav) Mekke’den
Medine’ye hicret ederken, Medine’ye beş kilometre kala, Kuba köyünde konaklıyor
ve burada bir mescid yaptırıyor. Ravzayı Mutahhara yapıldıktan sonra insanların
namazlarını orada kılmalarından dolayı Kuba mescidinin mahzun kaldığını düşünen
Efendimiz (sav), her cumartesi günü Medine’den yürüyerek yola çıkıyor ve bu
mescid de namaz kılıyor. Beş kilometre gidiş ve beş kilometre geliş. Biz de bu
sünneti yerine getirmek için erken vakitte yürüyerek bu mescide gittik ve
namazımızı kıldıktan sonra yürüyerek geri döndük. Sehl İbnu Huneyf (ra)
hazretlerinden rivayet olunan hadise göre “Kim evinden çıkıp Kuba mescidine
gelir ve orada iki rekat namaz kılarsa bu ona bir umreye bedel olur” hadisine
nail olmuşuzdur inşallah.
Kuba Mescidine Gidiş
Kuba Mescidi
Kuba Mescidine Gidiş
Kuba Mescidi
Kuba
mescidinden biraz söz etmek istiyorum. Efendimiz (sav) ve yanındaki ashabı 622
yılının Eylül ayının yirminci günü (Pazartesi) Kuba köyüne varıyorlar. İşte
vardıkları bugün İslam tarihinin, Müslümanların hicri şemsi yılının sene
başısıdır. Ayrıca Kuba mescidi islamda bina edilen ilk mescid olması bakımından
da önemlidir. Tevbe suresi (108) de Kuba mescidi şöyle methedilmiştir. “Temeli
takva üzerine kurulan mescid.”
Medine’de ki
yedinci günümüzde Hendek savaşının yapıldığı alana gittik. Selman-ı Farisi’nin (ra)
teklifi üzerine, müşriklerden korunmak için üç kilometrelik bir hendek
kazılıyor. 6-7 metre genişlik ve ene sahip olduğu söylenen hendekler günümüzde
yok olmuş durumda. Hendek savaşındaki komuta noktalarına Osmanlı tarafından
yedi adet küçük mescid yapılmıştı fakat günümüzde bunlardan sadece dördü
ayakta. En önemlisi de Fetih Mescidi. İşte bu alana Yedi Mescidler deniyor.
Fetih Mescidi
Yedi Mescidlerin Bulunduğu Alan
Yedi Mescidlerin Bulunduğu Alan
Fetih Mescidi
Yedi Mescidlerin Bulunduğu Alan
Yedi Mescidlerin Bulunduğu Alan
Daha sonra
Kıbleteyn Mescidini geziyoruz. Kıblenin Mescidi Aksa’dan, Kabe’ye çevrilmesi
sırasında Peygamber Efendimizin (sav) içinde namaz kıldırdığı mescid. Efendimiz
(sav) kıblenin Kabe olmasını çok arzuluyordu. Şaban ayının 15. Günü (Berat
Kandili) Efendimiz (sav) öğle veya ikindi namazının farzını kıldırdığı esnada,
ikinci rekatın sonunda ayet nazil oluyor “Seni elbette hoşlanacağın kıbleye
döndüreceğiz. O halde hemen Mescid-i Haram’a (Kabeye) dön. Siz de nerede
olursanız olun oraya dönün.”(Bakara 144) Bunun üzerine Efendimiz (sav) namazı
bozmadan Kabe’ye dönüyor, cemaatte onu izliyor. Böylece Kudüs’e doğru başlanan
namazın son iki rekatı, Kabe’ye yönelerek tamamlanıyor. Bu yüzden bu mescide
Mescid-i Kıbleteyn yani iki kıbleli mescid deniyor.
Kıbleteyn Mescidi ((İki Kıbleli Mescid)
Kıbleteyn Mescidi ((İki Kıbleli Mescid)
Daha sonra islamı kabul eden ilk yedi kişiden biri olan, işkencelerin en ağırına muhatab olan, dünyanın en güzel sesiyle ezan okuyan ve ilk müezzin Bilal-i Habeşi'nin mescidini ziyaret ediyoruz. Efendimizle (sav) birlikte tüm savaşlara katılan Bilali Habeşi, aynı zamanda sabah ezanlarında okunan essalatü hayrün minen nevm (namaza uykudan hayırlıdır) sözünü eklemiş ve Efendimiz'den (sav) övgü almış olan mübarek zat.
Bilal Mescidi
Bilal Mescidi
Kıbleteyn Mescidi ((İki Kıbleli Mescid)
Kıbleteyn Mescidi ((İki Kıbleli Mescid)
Daha sonra islamı kabul eden ilk yedi kişiden biri olan, işkencelerin en ağırına muhatab olan, dünyanın en güzel sesiyle ezan okuyan ve ilk müezzin Bilal-i Habeşi'nin mescidini ziyaret ediyoruz. Efendimizle (sav) birlikte tüm savaşlara katılan Bilali Habeşi, aynı zamanda sabah ezanlarında okunan essalatü hayrün minen nevm (namaza uykudan hayırlıdır) sözünü eklemiş ve Efendimiz'den (sav) övgü almış olan mübarek zat.
Bilal Mescidi
Bilal Mescidi
8. Gün
Yine sabah
namazımızı Mescidi Nebide kıldıktan sonra topluca Osmanlı Camiine gidiyoruz.
Yine dim dik ayakta, yine muhteşem Osmanlı mimarisi. Son derece sade ama
etkileyici. Hani hocamız dediyse niye annemizin yaptığı yemeğin tadı farklıdır
? çünkü o, yemeğe sevgisini verir, ruhunu verir, gönlünü verir. Bu camiyi yapan
Osmanlıda aynı şekilde ruhunu, sevgisini ve gönlünü vermiş.
Osmanlı Camiinin
tam karşısında yine ecdadımızın yaptığı muhteşem bir yapı. Osmanlı istasyonu. Ecdadım
öyle ince düşüncelere sahip ki onu anlamak için çok çaba sarfetmemiz lazım.
Efendimiz (sav) rahatsız olmasın diye raylara keçe bağlayan, düşünce ikliminin
vardığı son noktanın sahipleri. Bu iki yapı da da, çalışan işçilerle, abdestsiz
bir tek taş dahi konmayacak diye anlaşma
yapan değerli ecdat. Allah hepinizden razı olsun. Bu yapılar 1900 ile 1908
yılları arasında inşa edilmiş olup istasyon,
cennet vatanımızı bu mübarek beldelere, Mekke ve Medine’ye bağlamak için
yapılmış. Bu yapılar sanki Efendimizin (sav) bekçisi gibi Mescidi Nebi’nin tam
karşısına yapılmış. İstasyondan iner inmez yeşil kubbeyi görüp ona selam veren
insanlar artık göremiyorlar çünkü yapılan otellerden dolayı bu mümkün değil.
Osmanlı Camii ve Osmanlı İstasyonu
Osmanlı Camii
Osmanlı İstasyonu
Osmanlı İstasyonu
Osmanlı Camii ve Osmanlı İstasyonu
Osmanlı Camii
Osmanlı İstasyonu
Bu arada şu
tespitimi de sizinle paylaşmak istyorum. Ecdatla aramızda ki farkı hemen
anlatayım sizlere; Onlar ne yapıyorlardı, Efendimiz (sav) rahatsız olmasın diye
altı yedi yüz metre uzakta bulunan istasyonun raylarına keçe bağlıyordu. Biz ne
yapıyoruz, yattığı kabirden iki üç metre ötede Cibril kapısından çıkarken
ayakkabılarımızı lappadanak yukardan atıyoruz!
Medine’den
ayrılacağımız günden bir gün önce yani 9. Günün sabahında Medine Müzesini
geziyoruz. Mescidi Nebi ile ilgili, Cennetül Baki ile ilgili her şeyi oradan
öğrenmek mümkün.
Medine Müzesi
Medine Müzesi
Medine Müzesi
Medine Müzesi
Medine’de
gezilerimizi bu şekilde tamamlıyoruz. Bu zamana kadar ki Medine izlenimlerimi
kendime göre sizlerle paylaşmak istiyorum. Geziler haricinde ve Mescidi
Nebevi’de ki ibadetlerimizin geri kalan kısmını hiç hoş olmamasına rağmen bol
bol alışverişle geçiriyoruz. Tam bir alışveriş çılgınlığı var desem yalan olmaz
herhalde. Tüm otellerin altı çok büyük alışveriş merkezi, ayrıca Bin Davut
denen alışveriş merkezleri ve sokaklarda ki seyyarlar. Diyeceğim o ki insanı
ibadetten alan her şey orada mevcut. En azından tavsiyem; bir şeyler alınacaksa
bu iş kesinlikle Medine’de bitirilmeli asla Mekke’ye bırakılmamalı bence.
MEKKE
Efendimizin (sav)
doğduğu, Allah’ın evinin yani Kabe’nin
yani Beytullah’ın bulunduğu mübarek şehir. Kur-an’ı Kerim de şehirlerin anası
(Ummu’l Kur’a) olarak adlandırılan, her yıl milyonlarca insanın ticaret için
değil sadece ziyaret ve ibadet için karşılıksız geldiği kutsal şehir. Her ne
kadar kutsallığı Efendimizin (sav) doğduğu yer olarak bilinse de bu kutsallık Hz.
Adem’e (as), sonrasında Hz. İbrahim Peygambere kadar dayanmaktadır. Çünkü
Kabe’yi o inşa etmiştir. O zamandan beri Mekke bir hac yeri, bir ibadet yeri
daha doğrusu bir ibadet merkezi olmuştur.
İşte bu
mübarek şehre gitmek için son sabah namazımızı yine Mescid-i Nebi’de kıldıktan
sonra ihramlarımızı giyerek yola çıkıyoruz. Yaklaşık 450 km yolumuz olduğu ve
otobüslerle topluca gidileceğinden dolayı yedi saate yakın bir yolculuğumuzun süreceği
söylendi. Medine’den çıktıktan yaklaşık 7,5 km sonra Zül Huleyfe denen mikat[3]
mahalline geliyoruz. İhrama burada giriliyor fakat biz Medine’de otelde ihrama
girdik, Zül Huleyfe de ise ihram duamızı yaptık ve ihram yasakları orda bizim
için başlamış oldu. Yani ihrama girme olayının özü şu oluyor. Kutsal topraklara
giriyorsun artık yapacak olduğun her şeye dikkat edeceksin.
Zül Huleyfe (Mikat Mahalli)
Zül Huleyfe (Mikat Mahalli)
Zül Huleyfe (Mikat Mahalli)
Zül Huleyfe (Mikat Mahalli)
Mikat yerleri,
Mekke’ye farklı yerlerden giriş
yapacaklar için bizzat Efendimiz (sav) tarafından belirlenmiş. Ebu Zuleyfe, Tenim, Cirane, Hıll
ve Hudeybiye mikat yerleri. Kendisini bu kutsal beldeye girmek için maddi ve
manevi olarak hazırlayan kişi için yasaklar buralarda başlamış oluyor. Kısaca
izah etmek gerekirse ihramlı iken hiçbir canlıya zarar verilmez, saç ve sakal
traşı olunmaz, tırnak kesilmez, kıl koparılmaz, baş örtülmez, silah taşınmaz,
ağaç ve bitki koparılmaz, kolonya ve parfüm kullanılmaz, ayakkabı giyilmez. Şayet
bir kişi yasakları bilerek terk ederse, oruç tutmak, sadaka vermek gibi çeşitli
cezaları var.
Niye böyle
yapıyoruzun cevabını arıyor insan. Düşününce aslında çok basit. Bütün bunların
bir anlamı var; Yaradılanın yarattığı
ilk günkü gibi saf temiz olmak ve bu şekilde sevgiliye saygı göstermek. Başka
bir deyişle kıyamette huzura çıkmak gibi de düşünülebilir. Allahım sen biz
günahkar kullarını affet.
Zül Huleyfe’de
topluca ihram duamızı yaptık ve yaklaşık 400 km sonra da o kutsal mekana giriş
yaptık. Gözünü alabildiğin her yer bildiğin kaya. Kayalar içinde devasa
binalar. Otobüsler doğruca bizi Mescid-i Harama götürdü. Üzülerek ifade
etmeliyim ki dünyanın merkezinin dibinde bir yapı var. Adı da çok mübarek!
Zemzem Tower. Sanki bilinçli olarak, birileri tarafından Kabe’nin gizemini ortadan
kaldırmak için yapılmış taş yığını. Umre dönüşü bir dost anlattı: orada bir
otel varmış firma seni otele götürdükten sonra gözlerinizi kapatın diyormuş,
koca perdeler açılıyormuş ve karşında Kabe, zannedersem bu yer zemzem
tower. İnsan dinleyince bile vay be
diyesi geliyor ama anlattığım gibi o yapı bence kasıtlı olarak yapılmış
cafcaflı bir binadan başka bir şey değil.
Ve o muhteşem
an Mescid-i Haram’a giriş yapıyoruz. Biraz sonra Kabe’yi göreceksiniz ve ilk
görüldüğü anda yapılan dualar geri çevrilmez dendi. Merve Safa kapısından
giriyoruz ve O’nun evindeyiz, o ev karşımızda, evin karşısında biz Ya Rabbi ne
büyüksün nasip ettin buradayız. İçerisi kalabalık, insanlar Kabe’nin etrafında
dönerek ibadet ediyorlar, sanki insanlar tarafından oluşturulmuş bir hortum
misali tavaf ediyorlar. Herhangi bir mescidde, herhangi bir camide ya da
herhangi bir yerde, duvarda asılı duran Kabe’nin resmi yok karşımızda kendisi
var öz be öz kendisi şükürler olsun.
Mescidi Haram'a Kabe-i Muazzama'ya İlk Giriş Anımız
Mescidi Haram'a Kabe-i Muazzama'ya İlk Giriş Anımız
Dedik ya ilk
görüldüğünde dualar geri çevrilmez. Hocalar hemen tüyoyu verdiler. Şu şekilde
dua ediceksiniz; “Allah’ım şu anda ve bundan sonra edeceğimiz tüm duaları kabul
et” ne yalan söyleyeyim öyle dua ettim ama bu işte bir tatlı su kurnazlığı var
ya, yine de Allah dualarımızı kabul etsin.
İhramlı olarak
geldiğimiz Mescid-i Haram’da, umremizi tamamlamak için Kabe’nin etrafında bir
tavaf yapmamız yani yedi kere dönüş yapmamız gerekiyor. Her bir dönüşe şavt
deniliyor. İlk başlangıç yeri Hacer-i Esved taşının olduğu yer. Başlangıç
yerinin belli olması için Hacer-i Esved taşının tam hizasında sağ tarafta bir
yeşil ışık var. Buraya gelmeden, tavaf için Allah’ım senin rızan için umre
ibadetimi yapmak istiyorum, bunu bana kolaylaştır ve bana kolay kıl şeklinde niyet
edildikten sonra başlangıç noktasına gelindiğinde Hacer-i Esved taşına dönerek
ellerimizi kaldırıyoruz ve Bismillahü Allahuekber diyerek tavafa başlıyoruz.
Tavaf toplu olarak yapıldığı gibi tek olarakta yapılabiliyor. Bize verilen
kitapçıklarda yapılacak olan duaların hepsi yazmakta. Mekke’de geçirmiş olduğumuz
on günlük sürede sabah namazından sonra ve yatsı namazından sonra toplu olarak
tavaf yaptık, diğer zamanlarda eşimle, çocuğumla hatta kendim fırsat buldukça
bu görevi ifa etmeye çalıştık.
Mescidi Haram (Kabe-i Muazzama)
Mescidi Haram (Kabe-i Muazzama)
Umre ibadetimizin yerine gelmesi için
tavafımızı bitirdikten sonra yapılması gereken diğer bir görevimizde Merve ile
Safa tepesi arasında say yapmak. Say Arapça koşmak veya hızlı yürümek anlamına
geliyor. Say ibadetini, Safa tepesinden
başlayarak Merve tepesine doğru dört kere gitmek ve Merve’den Safa’ya doğru üç kere
dönüş yapmak diye tanımlayabiliriz. Bu mesafe yaklaşık olarak 400 metre
yani 2,5 km yürüyoruz. Arada yeşil ışıklı direkler
bulunuyor. Bu alan içerisinde erkeklerin koşarak gitmesi gerekiyormuş ve bu
alanda La İlahe İllallah lafzını tekrarlıyoruz.
Say Yapılan Alan
Say'ın Başlangıç Yeri Safa Tepesi
Say Yapılan Alan
Say'ın Başlangıç Yeri Safa Tepesi
Yeri gelmişken
Merve ve Safa tepeleri arasında say yapmamızın sebebini anlatmak istiyorum. Hz.
İbrahim (as), Hz. Hacer’i oğlu Hz. İsmail ile birlikte Allahü Teala’nın emrine
uyarak, hiç kimsenin bulunmadığı, yiyecek ve içecek temin etmenin imkansız bir
yer olduğu Mekke’ye getirip bırakmıştı. Yanlarında az miktarda hurma ve su
vardı. Hz. İbrahim (as) oradan ayrıldıktan sonra Hz. İsmail (as) ayaklarını
yere vurarak ağlamaya başladı. Çünkü su tükenmişti. Hz. Hacer annemiz su bulmak
umuduyla Safa tepesine çıktı fakat bir şey göremedi. Telaşla Merve tepesine
koştu yine bir şey göremedi. O zamanlar bu iki tepe arası çukurdu. Hz. Hacer
buraya indiğinde oğlu İsmail’i göremiyordu. İşte bu gidip gelmeler yedi defa
tekrarlanmıştı. Bu son dönüşte Hz. İsmail’in ayakları dibinde su kaynadığını
gördü ve akıp gitmesini engellemek için etrafını çevreledi. Çıkan bu mübarek
suda zemzem suyuydu. İşte say yaparak bu ibadeti yerine getiriyoruz.
Tepe olarak
bahsettiğimiz yerler aradan geçen o kadar yıllar sonra şu anda sadece temsili
olarak kalmış durumda. Yani ben gibi şaşırmayın çünkü ortada Merve ve Safa
isminde kocaman tepeler yok.
Merve Tepesinin Olduğu Alan
Merve Tepesinin Olduğu Alan
Say görevimizi
de yerine getirdikten sonra son görevimiz kalıyor. O da traş olmak. Saçlarımızın
dörtte bir tarafından kısaltıyoruz. Bu konuda da gitmeden önce saçların uzun
olması gerektiğini tavsiye edebilirim. Çünkü biz dört kere umre ibadetini
yerine getirdik ve her defasında traş olunduğu için son umrelerde saç kesmek
sıkıntı oluyor.
İşte bu
şekilde umre ibadetimizi yerine getiriyoruz. Şimdi o muhteşem çekim alanından,
dünyanın merkezinden, Allahü Tealanın evim dediği yerden biraz daha detaylı
bahsetmek istiyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi Kabe’nin geçmişi Hz. Adem’e dayanıyor.
İnancımıza göre Kabe daha inşa edilmeden öncede melekler burada Allahü Tealayı
zikrediyorlardı. Yedi kat semada Beytül Mamur olarak bilinen yerinde tam
hizasında olduğu söylenir. Allahü Tealanın emriyle Hz. Adem tarafından üstü
açık olarak inşa edilen yer, değişik zamanlarda tadilat görmüş şu an ki yer ise
Hz. İbrahim tarafından yapılmıştır.
İbrahim (as)
Kabe’yi inşa ederken, duvarlar yükseldikçe iskeleye ihtiyaç duydu. Bir taş
bulup onun üzerine çıkarak duvar örmeye devam etti. Duvarlar yükseldikçe bu
taşta yükseldi. İbrahim as. İnmek istediğinde de taş aşağı iniyordu. İşte bu
taş Makam-ı İbrahim olarak bilinen yer. Altın bir kafes içinde bulunan taşın
üzerinde İbrahim (as) ın ayak izleri bulunmakta. Bu taşın cennetten geldiği de
söyleniyor.
Kabe’nin dört
köşesi de dört yönü göstermektedir. Doğu yönünü gösteren köşeye Rüknül Hacer’ül
Esved, Kuzey yönünü gösteren köşeye Rüknül Irak, batı yönünü gösteren köşeye
Rüknül Şam, güney yönünü gösteren köşeye ise Rüknül Yemani denmektedir.
Üçüncü Kattan Kabe-i Muazzama
Üçüncü Kattan Kabe-i Muazzama
Doğu köşesinde
bulunan Hacer’ül Esved anlam olarak siyah taş demektir. Bu taşı Hz. İbrahim, Kabe’yi
inşa ederken tavaf yerinin başlangıcını belli etmek için Ebu Kubeys dağından
alarak buraya getirmiştir. Hz. Ömer (ra) bu taş hakkında şöyle demiştir.
“Biliyorum ki sen bir taşsın, ne zarar ne de fayda verirsin. Eğer ben
Resulullah’ın sana dokunduğunu görmeseydim, sana el sürüp öpmezdim” demiştir.
İşte bu sebepten dolayı oraya gidildiğinde görülecektir ki fevkalade bir
kalabalık oradan hiç eksik olmamaktadır. Herkes dokunmak ve öpmek istemekte
fakat ne yazık ki ibadet edelim derken
insanlar birbirlerine zarar vermekteler. Hatta kadınların ise buraya girmeleri
son derece yakışıksız bir durum. Orada tanıştığım Karadenizli bir abi şöyle
demişti: Efendimiz (sav) bu durumu görseydi acaba izin verir miydi? Bence de
son derece haklı. Hacer’ül Esvede dokunma girişiminde bulundum, dokundum da
fakat sonradan pişman oldum. Çünkü çıktığımda üstüm başım perişan bir haldeydi.
Bu hiçte normal bir durum değil bence. Allah istemeyerek de olsa zarar verdiğim
insanlara karşı affetsin inşallah.
Hacer'ül Esved Taşının Bulunduğu Köşe
Kabe-i Muazzama'nın Kapısı
Hacer'ül Esved Taşının Bulunduğu Köşe
Kabe-i Muazzama'nın Kapısı
Rüknü Irak ile
Rüknü Şam arasında altın oluk olarak bilinen yer zamanında Kabe’nin damında
biriken suların akması için yapılmış oluktur. Emevi halifesi Abdülmelik
tarafından altınla kaplatılmış olup bu tarihten sonra ismi altın oluk olarak
anılmıştır. Altın oluğun altında, çevrili olarak kapalı olan yer ise Hicri
İsmail olarak bilinmekte ve burada namaz kılmakta çok efdal .
Kabe-i Muazzama (Altın Oluk)
Kabe-i Muazzama (Altın Oluk)
Hacer’ül Esved
ile Kabe’nin kapısı arasında kalan yaklaşık iki metrelik alana ise mültezem denir.
Peygamber Efendimizin(sav) buraya gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini koyarak
dua ettiği rivayet edilmiştir.
Kabe’nin
kendisiyle ilgili açıklamalardan sonra etrafından da bahsetmek istiyorum. Çok
açık bir şekilde görülmekte ki mevcut alan insanların ibadet etmesine yeterli
gelmiyor. Bunun sonucu olarak çok muammalı bir inşaat devam etmekte. Oğlumun da
söylediği gibi Kabenin etrafı inanın “Örümcek Adam” filmindeki dev vinçler gibi her tarafı
kaplıyor.
Kabe-i Muazzama Etrafında Bulunan Dev Vinçler
Yıkılmaya Başlanan Osmanlı Revakları
Ecdadımız tarafından yapılan revaklar da yıkılıyor. Herkes bu konuda bir şeyler söylüyor. Zamanla neyin doğru neyin yanlış olduğunu göreceğiz. Doğru olan şey ibadet alanının gerçekten de genişletilmesi gerekiyor. Otelimiz o yönde olduğundan dolayı Merve Safa kapısından girmek zorunda olan bizler en az bir saat önce Kabe’ye gelmek zorundayız. Çünkü kapılar vakit namazından tam bir saat önce kapanıyor. Öyle bir kalabalık var çünkü.
Kabe-i Muazzama Etrafında Bulunan Dev Vinçler
Yıkılmaya Başlanan Osmanlı Revakları
Ecdadımız tarafından yapılan revaklar da yıkılıyor. Herkes bu konuda bir şeyler söylüyor. Zamanla neyin doğru neyin yanlış olduğunu göreceğiz. Doğru olan şey ibadet alanının gerçekten de genişletilmesi gerekiyor. Otelimiz o yönde olduğundan dolayı Merve Safa kapısından girmek zorunda olan bizler en az bir saat önce Kabe’ye gelmek zorundayız. Çünkü kapılar vakit namazından tam bir saat önce kapanıyor. Öyle bir kalabalık var çünkü.
İkinci kat
muhteşem hele akşam namazı ile yatsı namazı arasında üçüncü kat daha da
muhteşem. Yukardan Kabe’yi seyretmek daha da güzel. Rabbim ne kadar büyük.
Rahmet burada akıyor. Buraya yüz yirmi rahmet akıyor. Tavaf edene rahmetin
yüzde atmışı, namaz kılana yüzde kırkı, otur seyret Rabbim yüzde yirmisini sana
veriyor. Allah’ım bu rahmete ulaşan kullarından eyle inşallah. Ayrıca şunu da
belirtmeden geçemeyeceğim. Burada kılınan namaza Efendimiz (sav) yüz bin sevap
diyor. Düşünebiliyor musunuz evde kılıyorsun bir sevap, Kabe’de yüz bin sevap.
Şu an çok net bir şekilde söyleyebilirim ki kıymetini bilememişiz. Gidenler
inşallah fazlasıyla bu kıymeti bilirler.
Kabe-i Muazzama'nın İkinci Kattan Görünüşü
Kabe-i Muazzama'nın İkinci Kattan Görünüşü
Mümkün
olduğunca zamanımı burada geçirmeye çalıştım. Sabah namazından Yatsı namazı
sonrasına kadar kaldığım günler çok oldu. Hurma ve bir zemzem suyu her şeye
yetiyor. Hurma karnını doyuruyor, zemzem susuzluğunu gideriyor. Terle attığımız
zemzem suyu sayesinde, tuvalet ihtiyacınızda gelmeyince, insan tek başına otele
gitmeden burada yatsa kalksa olur inanın.
Kabe’de namaz
vakitleri anlatılamayacak kadar çok güzel. Aklına gelebilecek tüm İslam
ülkelerinden gelen, her renkten, her ırktan Müslüman kardeşlerimizle birlikte
Allah’ın huzuruna çıktığımız vakitler. Her türlü insan mevcut Kabe’de. Kimi
kaşınıyor, kimi kafasını oynatıyor, kimi senden farklı namaz kılıyor. İnsanın
kızası geliyor. Fakat bu durumu hocaya anlattığımda bana şunu söyledi. Adamın
biri Kabe’ye karşı ayaklarını uzatmış yatıyor. Hızır Aleyhisselam bu vatandaşı
görüyor ve toplanmasını söylüyor. Adam yüzünü Hızır’a dönüyor ve diyor ki senin
Hızır olduğunu şu kalabalığı haykırırsam görürsün diyor. Diyeceğim o ki
kişilere ve yapılanlara takılmamak gerekiyor. Kendimizden sorumluyuz. Kimin ne
olduğunun bizim için hiçbir önemi yok. Orası kutsal topraklar ve bizim anlayamadığımız
şeyler muhakkak vardır diyorum.
Çoğu zaman
akşam namazı yaklaşırken bir hareketlilik oluyor Kabe’nin etrafında. Yerlere
uzun naylonlar seriliyor. Hurma, zemzem, tahinli ekmek ve hurma çayı ile
insanlar yemek yiyorlar. Sonradan öğrendik ki bu insanların çoğu orada çalışan
personelmiş ve karınlarını böyle doyuruyorlarmış. Görseniz şaşarsınız. O sade
yemek sofrası sanki kuş sütü eksik bir sofra gibi, insanlar neşe içindeler.
İkindi ile Akşam Arasında Kabe'yi Seyreden Mü'minler
Akşam Namazı Öncesi Sofraların Hazırlanışı
Oğlum Yaşında, Kabe-i Muazzama İçin Çalışan Bir Çocuk
Kabe-i Muazzama'ya Hizmet Edenlerin Akşam Yemeği
İkindi ile Akşam Arasında Kabe'yi Seyreden Mü'minler
Akşam Namazı Öncesi Sofraların Hazırlanışı
Oğlum Yaşında, Kabe-i Muazzama İçin Çalışan Bir Çocuk
Kabe-i Muazzama'ya Hizmet Edenlerin Akşam Yemeği
Peygamber
Efendimizin(sav) evi olduğu söylenen yer Merve Safa kapısının tam karşısında bir
yerde. Kesin olmamakla birlikte burasının olduğu söyleniyor. Suudi Arabistan buranın
bir ziyaret yeri yapılmaması için orayı bir kütüphane gibi yapmış. İnsanlara
burada devamlı değişik konularda kitaplar bedava dağıtılıyor. Kitaplar
İngilizce ve Türkçe oluyor. Siz ne kadar diğer kitaptan isterseniz isteyin
onlar sizin Türk olduğunuzu anlıyorlar ve Türkçe kitabı veriyorlar.
Peygamber Efendimizin (sav) Evi
Peygamber Efendimizin (sav) Evi
Efendimizin (sav)
evi ile Kabe arasında kalan bölgede çok büyük tuvalet var. İki kat aşağıya
kadar inebiliyorsunuz. Yürümek isteyenler için normal merdiven, yaşlılar içinse
yürüyen merdivenler mevcut. Tuvalete Ebu Cehil tuvaleti diyorlar. Çünkü burası
Ebu Cehil’in eviymiş.
Ebu Cehil Tuvaleti
Ebu Cehil Tuvaleti
Medine’de olduğu
gibi Mekke’de de gezilerimiz oldu. İlk olarak Arafat Dağına gittik. Yaklaşık
Mekke’den 25 km uzaklıkta bulunan dağın etrafı dağlarla çevrili. Bu dağı
görmeden önce gözümde çok daha büyük canlandırmıştım. Dağın her tarafı
insanlarla dolu sanki mahşer meydanı gibi. Hac zamanı nasıl oluyordur varın siz
düşünün. Arafat; Hz. Adem ile Hz. Havva’nın cennetten indirildikten sonra
buluştukları yer oluyor. Buluştukları o güne de Arefe denir. Efendimiz (sav)
veda hutbesini de bu dağda yapmıştır.
Arafat Dağı
Arafat Dağı
Arafat Dağı
Arafat Dağı
Arafat dönüşü
yolda Mina ile Müzdelifeyi transit otobüs içinde görüyoruz. Şeytan taşlanılan
yer ve hacıların kurbanlarını kestikleri alan çok büyük, daha önceleri izdihamların yaşandığı yerler diye anlatılan
alanda yollar yapılmış ve insanların geliş gidiş güzergahları ayrı ayrı
verilmiş.
Hacıların Kurban Kestikleri Yerler
Hacıların Kurban Kestikleri Yerler
Mina Hz.
İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmek için götürdüğü yer. Dünyada ki en büyük
imtihanlardan biri bu olsa gerek. Şeytan Hz. İbrahim’e gönlün oğlunu kesmene
müsaade ediyor mu dediğinde Hz. İbrahim ne diyor “Ey mel’un şunu bil ki doğudan
batıya kadar hepsi benim evladım olsa ve dost kurban etmemi istese hepsini
kendi elimle kurban ederim”. İşte takva.
Burada taş atmak ta onun zamanından kalma. Şeytan
Hz. İbrahim’den yüz bulamayıp oğlu İsmail’i kandırmak istediğinde mübarek,
Rabbim istediyse doğrudur diyor ve babasına şeytanın kendisine vesvese
verdiğini söylediğinde Hz. İbrahim oğluna “ona taş at uzaklaşsın, köpeğe taş
atılır” diyor. Hz. İsmail şeytanı taşlıyor ve hacıların yapmış olduğu şeytan
taşlama ibadeti de buradan geliyor.
Şeytan Taşlanılan Yer
Şeytan Taşlanılan Yer
Ertesi gün gece
saat üçte o meşhur Hira dağına gitmek için yola çıktık. Yaklaşık 1600 metre
olduğu söylendi. Dik bir tepeye çıkıyoruz. Merdiven yok korkuluk yok çıkmak
zor. Ama kimsenin umurunda değil herkes çıkmak istiyor. Çünkü yukarda
Efendimizin (sav), vaktini geçirdiği, günlerce kaldığı, Cebrail (as) tarafından
vahyin getirildiği mağara var. Biz çıkarken zorlanıyoruz. Ama Hz. Hatice
annemiz hiç zorlanmıyor, O’na kadın haliyle devamlı yemek taşıyor. Meşakkatli
bir yol sonrası o mağaraya ulaşıyoruz. Allah Resulü bin dört yüz sene evvel bu
mağaradaydı. O ne muhteşem bir koku. Herkes her yere elini sürüyor. Normalde
burasının çok pis olması lazım diye düşünüyor insan ama ben kırk yaşındayım ve
bu dünyada böyle güzel bir koku daha duymadım. Hira dağı, Hira dağı,
Peygamberin dert ortağı diye ilahilerin yakıldığı, diğer adıyla Nur Dağı.
Hira (Nur) Dağı
Hira (Nur) Dağı
Hira (Nur) Dağı
Hira (Nur) Dağı
Nur dağında
iken düşünüyorum, herkesin bildiği o ilk vahiy geliyor aklıma hani Cebrail
geliyor ve Efendimize (sav) oku diyor. Ben okuma bilmem diyor. Bunun üzerine
O’nu sıkıyor ve yine oku diyor. Yine ben okuma bilmem deyince Cebrail tekrar
sıkıyor ve oku diyor. Efendimiz yine ben okuma bilmem söyle ne okuyayım deyince
Cebrail, Alak suresinin ilk ayetlerini okuyor. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O
insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab
ki kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri öğretendir.” Cebrail
(as) kaybolupta Efendimiz (sav) evine dönmek üzere yola çıktığında binlerce ses
“Ey Muhammed sana selam olsun, Ya Rasululllah sana selam osun” diyordu. İşte
ben oradaydım. O taşlı topraklardan çıktım, o kutsal mağaranın içine girdim,
öptüm, öptüm, kokladım, oradaki havayı teneffüs ettim ve o mübarek taşlı
yollardan geri döndüm. Yine, tekrar ve yine üzülerek söylüyorum ki, kıymetini
bilemedim. Allah herkese kıymetini bilmeyi, anlamayı nasip etsin inşallah.
Hira (Nur) Dağının İçi
Hira (Nur) Dağının İçi
Hira dönüşü
bizler gibi sabah namazından sonrası hava aydınlanmaya başladığı zamanlara dek
gelirse sakın gördüğünüz maymunlardan korkmayın sadece çantalarınıza mukayyet
olun. Hayvanlar insanlara çok alışıklar. Yıllardır insanlar yiyecek vere vere
alıştırmışlar.
Hira Dağı Eteklerinde Maymunlar
Hira Dağı Eteklerinde Maymunlar
Hira Dağı Eteklerinde Maymunlar
Hira Dağı Eteklerinde Maymunlar
Ertesi gün
yine aynı saatte gece saat üçte bu sefer Sevr Mağarası ziyaretimiz başladı.
Yüksekliği beş, altı yüz metre olan dağın yürüyüş mesafesi ise yaklaşık bir
buçuk km’den fazlaydı. Sanki Sevr dağına çıkmak Hira’ya göre daha zordu. Ya da
artık çok yorulmuştuk bilmiyorum ama tepeye çıktığımda saunadan çıkmış gibi
terliydim. Çıkan tüm dostlara tavsiyem muhakkak yanlarında bir atlet
bulundursunlar. Çünkü yukarıda rüzgar çarpıyor insanı.
Efendimiz (sav)
Mekke’den ayrılmak zorunda kaldığında, hicret yolunda can dostu Hz. Ebubekir
(ra) ile birlikte giderken müşriklerden kurtulmak için bu dağa ve bu dağ içinde
bulunan mağaraya sığınıyor. Üç gün burada kalıyorlar. Allahü Tealanın hikmeti
Sevr mağarası enteresan bir mağara. Mağaranın altta ve üstte iki girişi var.
Mağaraya giriş sürünerek yapılabiliyor. İçerden dışarıda gezenlerin ayakları
görülebiliyor fakat dışarıdakiler içeriyi görmek isterlerse ayaklarının
hizasına kadar eğilmeleri gerekiyor. Hira mağarasında duyduğunuz kokunun
aynısını Sevr mağarasında da duyabilirsiniz.
Sevr Mağarası
Sevr Mağarasının İçi
Sevr Mağarası
Sevr Mağarasının İçi
Hatırlatmak
için bu mübarek arkadaşı, bu mübarek can dostunu bir kez daha anlatmak isterim.
Hz. Ebubekir (ra) mağaraya Peygamberimizden (sav) önce giriyor ve zararlı
böcekten, yılandan korumak için elbisesini yırtıyor ve mağara içinde bulunan
tüm delikleri tıkıyor. Açık kalan tek deliğe de ayak topuğunu koyuyor. O (sav)
gelecek diye yıllardır beklediğini söyleyecek olan yılan Hz. Ebubekir’in
topuğunu ısırıyor. Efendimiz (sav) yorgun dizinde uyuyor. O kadar canı yanıyor
ki Hz Ebubekir’in gözlerinden yaş geliyor ve akan gözyaşı Efendimizin (sav)
yüzüne damlıyor. Göz yaşı damlamasa Efendimiz (sav) uyanmayacak. Şimdi
soruyorum ; Biz kimiz, bizim böyle bir dostumuz var mı, biz böyle bir acıya
dayanabilir miyiz. Evet titreyip kendimize dönmemiz gerekiyor. Biz yalnızca bir
hiçiz. Allahü Tealaya yalvarmaktan başka bir çaremiz yok. Allah’ım hak
etmiyoruz ama sana güveniyor, sana inanıyor ve yalnızca senden yardım bekliyoruz.
Bu iki mağara
ile ilgili olarak şunları da söylemeden geçemeyeceğim. İlk önceleri bu kadar
metre yere nasıl çıkılır. Eşim çıkamaz, oğlum Burak çıkamaz diye düşünüyordum.
Ama yanılmışım eşim üf bile demedi, oğlum onbir yaşında ve benden önce çıktı.
Yavrum benim seni çok seviyorum. İyi ki seni de götürmüşüz. İyi ki varsın. Yüce
Rabbim onun gözyaşlarının yüzü suyu hürmetine bizleri affeder inşallah.
Mekke’de
görülecek yer olarak Cin Mescidi ve Mekke’de ölen insanların defnedildiği yer
olan Cenneti Mualla kaldı. Sağolsun şirketimizin bize bir kıyağı da! o oldu.
Çok güzel bir organizasyon sonrası bu iki yeri biz gezemedik.
Yine de duyduğum
şeyleri sizlerle paylaşmak isterim. Cennetül Mualla’da Efendimizin (sav) dedesi
Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip, zevceleri Hz. Hatice, oğulları Kasım ve
Abdullah’ın kabirleri bulunmakta. Daha önce kabirler kubbeli iken 1926 yılından
sonra kubbeler kaldırılmış ve bu kubbeler bir müzede sergilenmekte imiş.
Suudlar mezarlığın ortasından da bir otoban geçirmişler ve ziyarete gelenler
için çok tehlikeli bir yer olmuş.
Bilindiği
üzere Peygamber Efendimiz (sav) bizlerin olduğu gibi tüm cinlerin de
peygamberidir. İşte Peygamberimizin (sav) islamı tebliğ için gittiği Taif
şehrinden dönüşte Mekke’de Batın-ı Nahle denen yerde namaz kılmıştı. Bir grup
cin burada Efendimizi (sav) dinleyip Müslüman olmuştu. (Bu olay Kuranı Kerimde
de geçmekte) işte burada bulunan mescide Cin Mescidi denmektedir.
Anlatacağım şeyler aşağı yukarı bu kadar. Fakat ilk defa gidenler için söyleyeceklerim ne olabilir diye düşünüyorum; Muhakkak giyecekleri terlik çok rahat olsun, iç çamaşırını fazla götürmek iyi olur, erkekler en az üç tane şile bezi türünden gömlek alabilirler, çoraba gerek yok, çok pahalı ihram almaya hiç gerek yok, makas lazım olacak, antibiyotik ve ağrı kesici muhakkak alınız, sabahları Medine serin olabiliyor, bir adet hırka türünden bir şey götürülebilir, uzak geziler için bir adet spor ayakkabı olabilir, havlu alnımalı, giderken havaalanında çok bekleniyor yolluk yapılabilir, telefon işi gitmeden halledilirse iyi olur, kesinlikle alışveriş işi Medine'de bitirilmeli, mümkünse giderken kimseden hediye alınmazsa, orada kime ne alıcam diye boş vakit geçirilmez. Üzerinde mavi yazı ile ingilizce "hot" olarak yazılı olan zemzem bidonları ılık zemzem suyudur. Hurma alım işi Medine'de alınıp kargoya veriliyor. Gidenlerin adam başı 10 kg zemzem hakkı var. Şirket bunu size ücretsiz temin ediyor. Gereksiz şeyler alarak yük yapılmaması çok iyi olur. Otellerde genelde Türk aşçıların yemekleri yaptığı söylendi, tat olarak hiçte fena değil. Dönüşte kişi başı 30 kg eşya + 10 kg zemzem dışında yanınıza bir şey almayın havaalanında zorluk yaşarsınız. Giderken kontrol etmediler, gelirken de etmezler yanılgısına sakın düşmeyin.
İşte böyle.
Daha anlatılacak muhakkak çok şey var fakat benimkiler bu kadar. Allah herkese
buralara gitmeyi nasip etsin inşallah. Kimseciklerde iki de bir oraya gidilir
mi diye hayıflanmasınlar lütfen. Gitmeden ahkam kesmek çok yanlış. Gidenler
bunu çok iyi anlıyorlar ama gitmeyenlerde muhakkak gittiklerinde bunun farkına
varacaklar. Gitmeden önce bu topraklara iki kez giden üniversiteden bir hocamıza
Allahaısmarladığa gittiğimde kendim gidiyor gibi seviniyorum deyişi dün gibi
aklımda. Şimdi bunu çok daha iyi anlayabiliyorum. Gidenleri duydukça çok ama
çok seviniyorum ama yüreğimin bir köşesi cıss ediyor. Riya olmasın yazarken
bile gözlerim doldu. Allahım bizi sevdiğin kullar zümresine dahil eyle, bizleri
her türlü kötülükten koru. Sen affedensin, affı seversin bizleri de affet Ya
Rabbi. Sağlıcakla kalmak ümidiyle.
Ali
ŞAHİN
28.05.2013
[1] Taberani Hakim, Ebu Nuaym, Beyhaki ve ibn-i Asakir’in, Hz Ömer(ra) den rivayetine göre Peygamberimiz(sav) şöyle buyurmuştur. “Adem işlediği günahı işlediğinde başını semaya kaldırdı ve Allah’ım Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum dedi. Allah ona Muhammed kimdir? Diye vahiyle sordu. Adem; beni yarattığın zaman başımı arşa kaldırdığımda orada ‘Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür’ yazılı olduğunu gördüm. Bundan bildim ki senin katında ismini, ismin ile beraber yazdığın bu zattan daha şerefi yüce kimse yoktur dedi. Allah ona “Ey Adem! O senin zürriyetinden gelecek peygamberlerin sonuncusudur. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.
[2] Bir gün Peygamberimizin(sav) huzuruna bir kimse gelir ve elindeki yanmış hurma dalını Efendimize(sav) gösterir. Derki şayet bu yanmış hurma dalını diker ve yeşertirsen sana inanırız. Bunun üzerine Efendimiz(sav) yanmış hurma dalını aldı ve dikti. Mucizevi olarak bu hurma dalından, hurma meyvesi hasıl oldu. İşte bu hurmaya, acve hurması denir. Ayrıca acve hurması ile ilgili olarak Buhari, Müslim, Sad bin Ebu Vakkas ve Ebu Hureyre’den rivayet edilen hadislerde şöyle buyrulur: “Kim bu hurmadan yerse zehir ve sihir zarar vermez”, “Acve denen hurma cennettendir ve zehire karşı şifadır”, “Aç karnına hurma yeyiniz, zira aç karnına yenen hurma asalakları öldürür.”
[3] Mikat Mahali: İhrama girilen yer.
Umre Ziyaretimizde Çekmiş olduğum tüm resimler tarafımdan çekilmiş olup ilgili video kayıtları da aşağıdadır.
Çok güzel anlatım. teşekkürler..Allah kabul etsin ve tekrar nasip etsin inşallah. Benzer şekilde bende anılarımı paylaşacağım...
YanıtlaSilTeşekkürler. Allah sizlerede nasip etsin inşallah...
Silallah klabul etsin teşekkürler
YanıtlaSilAllah razı olsun...
SilAllah razı olsun Rabbim sizlere tekrarini nasip etsin inşallah 20 gün sonra yolcuyum bende yazinizdan etkilenerek okudum Rabbim cümle müslümana nasip etsin
YanıtlaSilAllah razı olsun Rabbim sizlere tekrarini nasip etsin inşallah 20 gün sonra yolcuyum bende yazinizdan etkilenerek okudum Rabbim cümle müslümana nasip etsin
YanıtlaSilBu güzel paylaşımınız için teşekkür ederiz. Umarım herkese nasip olur umre turu yapmak. Tekrar gitmeniz dileğiyle.
YanıtlaSilEn büyük hayalimiz ve arzumuz umre turları 2017 içerisinde inşallah herkese nasip olsun, size de tekrarını nasip etsin, harika bir yazı, etkilenmemek mümkün değil.
YanıtlaSil