15 Mart 2013 Cuma

Balkan Gezisi


BALKAN TURU

28.04.2012  /  06.05.2012

 

MAKEDONYA

2 milyon nüfuslu ülkenin şehirleri Üsküp(Skopje), Kalkandelen(Tetova), Ohri, Manastır ve Kumanova. Para birimi Denar (1Euro = 60 Denar)

%65 oranında ortadoks(Makedonlar), %33 civarında Müslüman(%28 arnavut,) yaşayan ülkede Türklerin oranı %5 dolayında. Ekonomisi zayıf olan ülkenin geçim kaynakları tarım, madencilik, turizm ve imalat. Kiril alfabesi kullanılıyor.

Not: Balkan: Sık ormanlarla kaplı sıradağlar anlamına geliyor.

Yugoslav: Güneyden gelen Slavlar anlamına geliyor.

TETOVA (29.04.2012)

20 milyon nüfusu olan şehirde ilk durağımız Alaca camii oldu. İki kız kardeşin çeyiz harçlıklarıyla temelini attıkları cami son derece renkli ve güzel görünüme sahip. Kızların mezarları hemen cami önünde . Dikkat çekici olan camiye girince hutbenin sağ yanında kalan yumurta akı ve keçi kılıyla yapılan kabenin resmi.
                                                                    Alaca Camii Dış                                                       


                                                            Alaca Camii Üst Kat

                                             Alaca camii İç                                                                    

                                                Alaca Camii Kabe Motifi          
                       
Daha sonra Harabati Tekkesine doğru yol alıyoruz. Tekkenin sorumlusu yaşlı bir dedeyle uzun uzun muhabbetler edildikten sonra hemen tekkenin karşısında bir camiyi ziyaret ettim. Camiden sorumlu nur yüzlü dedenin anlattıkları oldukça ilginçti. Türk olduğumuzu duyan dedenin söyledikleri ise oldukça manidardı, “ Orda tekke, burada camii ama ne gelen var ne giden herkes içiyor”

                                                                     Harabati Tekkesi ve Camii                                                          
         

                                                           Tekkenin Bahçesi

OHRİD  (29.04.2012  / 30.04.2012)

Ohrid şehrini meşhur gölünü gezerek başlıyoruz. Deniz seviyesinden 615 km yükseklikte bulunan ve 260 m derinliği olan gölün çevresinde üç şehir bulunmakta, Makedonya’ya bağlı Ohrid ve Struga, Arnavutluğa bağlı Pogradec şehri. Yaklaşık 17 çeşit balık yaşayan  gölde, kendine özgü yüz çeşit canlı yaşıyor. Etrafında bulunan müstakil evlerin değerlerinin 1 milyon euro ya yaklaştığı söyleniyor.

 
 
                                                               Ohrid Gölü    

                                            Batık köyün sonradan yapılan hali

Daha sonra Sveti Naum’un mezarını ziyaret ediyoruz. Ortadokslara göre Kiril alfabesini bulan iki kardeşten birincisinin mezarı, Müslümanlara göre ise Sarı Saltuk’un mezarı olduğu söyleniyor. Şehirde tam 365 adet kilise varmış. Her gün birini gezdik :))

                                          
                                           Ohrid Gölü                                                                    

                                          Sveti Naum Kilisesinin Bahçesi

Ohrid’deki ikinci günümüzde ise M.Ö. 2. yy’dan kaldığı söylenen açık hava tiyatrosunu geziyoruz. Tiyatronun beş bin kişilik olduğu fakat  üç bin beşyüz kişilik olan kısmının bulunduğu, kalan bin beş yüz kişilik yerin hala arandığı söylendi. Avrupalı zenginlerin düğünlerini yaptığı yer olarak bilinen tiyatroda her yıl ünlü sanatçılar gelerek konserler veriyor.

                                             AntikTiyatro                                                                                     


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    
                                                     Antik Tiyatro

                                                                      Ohrid Meydanı 600 yıllık çınar   

                                                      Antik Tiyatrodan Ohrid Gölü
Daha sonra Ohrid kalesini geziyoruz. Kale içerisinde Kiril alfabesini bulan iki kardeşten ikincisi olan Clementin kilisesi ve aynı zamanda Sinan Yusuf Çelebi’nin türbesi var. Bu kale aynı zamanda bir akademi olarak hizmet veriyor ve çalışmalar hala devam ediyor. Buranın ortadoksların en kutsal yeri olduğu söylendi.

 
                                                     Sveti Clement Kilisesi                                           

                                       Sveti Clement Kilisesi (Arkeolojik Kazılar)

Ohrid’de serbest bir zaman diliminde yolda rastladığımız bir camide vakit namazını  kıldık ve orada bir Arnavut Türk’le tanıştık. Sağ olsun gezimizin ikinci gününde büyük bir özlem duyduğumuz Türk çayına bu abi sayesinde kavuştuk. Bizi bir Türk kahvesine götüren abi  genelde aralarında Arnavutça konuşan bu insanlara “arkadaşlar bugün Türkçe konuşuyoruz Arnavutça yok” diye takıldı.  Anlatılanlar yine ilginçti. Oğlu Bursa Uludağ Üniversitesi’n de okuyan abiye çocuğunuz orada mı burada mı kalacak diye sorduğumuzda sert bir şekilde; “tabi ki burada kalacak, bu topraklar bizim ve biz koruyacağız, biz burada azınlık kaldık, herkes giderse buraları kim bekleyecek” dedi. Yine ilginç bir saptamasını söylemeden geçemeyeceğim; “nerde baskı var orada din daha iyi yaşanıyor, nerde demokrasi var orada bozulma var”

 
 
                                                  Ohrid Camii Çıkışı                                               

                                                         Ohrid Camii İçi

                                                               Ohrid’de bir Arnavut kahvesi

RESNE (30.04.2012)

II. meşrutiyeti çıkartan çetenin lideri olan Resneli Niyazi’nin doğduğu şehir. Elmalarıyla ünlü olan Resne’de yılda 80 bin ton elma üretiliyor. Fransa’da görüp beğendiği bir sarayın(Versailles Sarayı) kopyasını Resne’ye yaptıran Resneli Niyazi, bu saraydan karşı çaprazda bulunan evine kadar bir balkon yaptırmayı düşünmüş fakat bu isteğini gerçekleştiremeden 1913 yılında İstanbul’a giderken yakın korumaları tarafından öldürülüyor. Bu olayın Abdülhamit tarafından tertip edildiği söyleniyor.

                                                               Resneli Niyazi’nin Sarayı

Resneli Niyazi ile ilgili olarak iki olaydan bahsetmek istiyorum. Birincisi; Resneli Avrupa’da kendisine hediye edilen geyiği memleketine getiriyor. Geyik her gün bir yerlerde gözüküyor ve ertesi gün geyik şurda görüldü, burada görüldü diye haberler yapılıyor. Resneli dilimizde hala kullandığımız “bırakın bu geyik muhabbetini” deyimini buradan kazandırıyor.
İkincisi ise yakın korumaları tarafından öldürüldüğü için “ne şehittir ne gazi boku bokuna gitti Niyazi” deyimini de dilimize kazandıran şahıs yine Resneli Niyazi.

MANASTIR (30.04.2012)

60 bin nüfusu olan şehir konsolosluklar şehri olarak anılıyor. Aynı zamanda Atatürk’ün okumuş olduğu Manastır Askeri İdadisi’de bu şehirde bulunmakta. Ayrıca aynı cadde üstünde Atatürk’e aşık olan Rum kızı Eleni’nin evinin balkonuna görme fırsatımız oldu.  Türk çarşısına benzeyen bir çarşı çıkışında, Elveda Rumeli dizisinin de çekildiği yerleri  ziyaret ettik.

                                                Manastır Askeri İdadisi                                               

                                                 Manastır Askeri İdadisi
                                                 Konsolosluklar Caddesi                                                     

                                                    Türk Konsoloslugu                                                     

                                                              Türk Çarşısı

                                               Türk Çarşısı                                       



                                        Elveda Rumeli Dizisinin Çekildiği Sokak     

Eleni’nin Atatürk’e yazdığı mektup;

Çok seneler geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubumu okurken, başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt.

Manastırlı Eleni Karinte, bir gün tanıdığı ve aşık olduğu adama bütün ömrünü harcamıştır. Benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendisine hiçbir şey söyleme, senin kadar mutlu olmasını diliyorum. Fakat, balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum.

Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum. Babam vefat etti. Beni senden ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağladım, biliyorum ki tüm kilitleri ve hapisleri boşuna harcadı.

Beni evlendirecekleri adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi. Ben kendisine, ‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum’ dedim. Babam beni hiç bir zaman affetmedi ve ben de kendisini affetmedim. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim.

Ebediyen seni seven ve seni bekleyen, Eleni Karinte’n.”


           Ohrid şehrinden Arnavutluğa geçerken gölün döküldüğü yer (Karadirim)gerçekten müthiş. Sanki göl değil de bir nehir akıyor gibi .

 
 
                 Ohrid Gölünün Döküldüğü yer(Karadirim)

ARNAVUTLUK  (01.05.2012)

Nüfusu 3,600,000 bin. Milli geliri 5,500 $. Halkın %95’i Arnavut ve bunların  %70’ i Müslüman. Dünyanın üçüncü büyük krom madenine sahip olan ülkeye gerçekten de su zengini diyebiliriz. Yollarda hortumlardan fışkıran suları görüp rehbere bunların ne olduğunu sorduğumuzda araba yıkayan kişilerin hazırladığı bir düzenek olduğunu ve sadece hortum kullandıklarını söyledi. Yolda birkaçını gördüğümüz bunker denen fırın gibi şeylerin Arnavutluğun her yerinde olduğu ve kominist rejim zamanında dışarıdan gelecek tehlikelere karşı Arnavutların kendilerini savunmak için yaptığı bu bunkerların, nüfusun hepsini kolaylıkla saklayabilecek kadar çok olduğu söylendi.

                                                                              Bunker                                                            


                                                           Tiran’da Atatürk Bulvarı

Arnavutların %30’u domuz eti yiyor fakat domuz eti asla kasaplarda satılmıyor. Domuz eti yol kenarlarında gördüğümüz derme çatma yerlerde satılıyor. Yıllardır kapalı bir ülke olan Arnavutlukta insanlar yaklaşık yirmi yıldır araba kullanıyorlar, sokaklarda kaza yapmış arabalar gerçekten de dikkat çekecek derecede fazla. Toplam araba yüzdesine baktığımızda arabaların % 60’ ının Mercedes olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Motor kullanırken kask takmıyorlar.(Doğal kaskları varmış)

     
                  Mercedes Diyarı       
                                                            
                             Enver Hoca Piramidi

Arnavutların çok inat olduğu söyleniyor hatta bu konuda bir hikaye anlatıldı. İki Arnavut çatı ustası evin tepesinde çalışıyorlar. Doğal olarak sıcakta susuyorlar ve suları bittiğinde o diyor sen al, o diyor sen al, inat ediyor ikisi de almıyor ve çatıda çatlayarak öldükleri söyleniyor.

Tarihi olarak Arnavutluğa baktığımızda Enver Hoca’yı anlatmadan geçemeyiz. Halk tarafından %95 lerle seçilen Hoca idamlarıyla meşhur. En ufak bir problemin karşılığı otomatik olarak idam. Böyle olunca halk mecburi demokrasi gösterisi yapıyor. Öldükten sonra Arnavut halkının çoğunluğu Enver Hocadan memnun olmadıklarını dile getiriyor.

Enver Hoca 1912 yılında yönetimi ele geçiriyor. 1950’lerden sonra sıkı bir şiddet politikası uyguluyor. Önce Rusya ile iyi geçiniyor, arası bozulunca Çin’e yöneliyor, onlarla da arası bozulunca 1970 lerde ABD ile iyi geçiniyor. Kapalı bir ülke olduğunu söylediğimiz Arnavutluk kapılarını dış dünyaya yıllarca kapalı tuttuğundan çoğu ülke içeride ne olduğunu bilmediğinden Arnavutluğa savaş açamıyor.

TİRAN (01.05.2012)

Nüfusu 1 milyon olan Tiran’a ilk girdiğimizde dikkat çekici olan şey evlerin rengarenk boyalı olması. Sebebi ise Enver Hocanın tek düzeliğine inat olduğu söylendi. Kominizmden kalma evlerde tuvalet ve banyo yok, apartmanda ortak tuvalet ve banyolar mevcut. Arnavutluk Balkan ülkeleri arasında okuma yazma oranı en yüksek olan ülke.

                                                            Rengarenk Evler                                                  


                                                Tiran’da bir Türk Lokantası

                                                        Yolda bir çay keyfi                                                 

                                         Enver Hoca Zamanından Demiryolu

İŞKODRA (01.05.2012)

Rafahza kalesini geziyoruz. Üç kardeşle ilgili bir hikayesinin olduğu söylendi. Fakat rehber anlatmadan hikaye kaynadı gitti. Gölü göremedik ama Balkanların yüzölçümü en büyük gölünün İşkodra’da olduğu söylendi.


KARADAĞ   (01.05.2012  /  02.05.2012)

Nüfusu 700 bin. Sırpların yaşadığı bir şehir. Montenegro olarak bilinen ülkenin ismi Monte Dağ ,  Negro da siyah demek yani Karadağ. Her ailenin muhakkak yurt dışında çalışan bir ferdi var. Karadağ’ın Sancaklı bölgesi Türklerin yaşadığı yer ve tanıdığımız bir çok ünlü sporcular var. Bunlar Saffet SANCAKLI, Hidayet TÜRKOĞLU, Semih ERDEN ve ünlü iş adamı Şarık TARA.

Her doğan çocuk için bir zeytin fidanı dikiyorlar.

Karadağlıların çok tembel olduğu söyleniyor. Bununla ilgili olarak anlatılan iki anektot ;

Her Karadağlının iki karısı vardır. Her ikisine de diğerinin yanındayım deyip gider tek başına kendi yatar.

Her Karadağlının yatağın yanında bir sandalye vardır. Kalktığında dinlenmek için.

BAR (01.05.2012)

Nüfusu 70 bin olan şehir yazın 100 bini geçiyor. Turistik bir bölge. Gördüğüm kadarıyla son derece temiz ve düzgün bir yerleşim yeri. Zenginlerin mekanı olduğu ve buradaki müstakil dairelerin fiyatların da 1 milyon Euro civarında olduğu söylendi. Protestan oldukları için buraya Rusların yoğun bir ilgisi var. Şehirdeki tüm yapılan inşaatların Ruslara ait olduğu söylendi.

BUDVA (02.05.2012)

Dünya jet sosyetesinin turistlik amaçlı geldiği bir şehir. 11 bin nüfusu olan şehir yazın 60 bin oluyor. Bar şehri gibi burada da inşaatların tümünün Ruslara ait olduğu söylendi. Sveti Stefan Yarımadası ünlülerin tatil yaptıkları bir mekan. Fotoğraf çekmek için durduğumuz alan, ünlüler bu adaya geldiğinde, paparazzilerden geçilmiyormuş.
        Budva’ya Giriş

 
 
           Sveti Stefan Yarımadası
                Budva Kalesi gerçekten muhteşem. Eski Budva şehri bu kalenin içerisinde ve hala faal bir şekilde işliyor. Kale içerisinde cafeler, barlar, ayakkabıcılar, marketler anlayacağınız her şey bu kalenin içinde var. Özellikle geceleri Karadağ’ın tüm gençleri burada desem herhalde mübalağa etmiş olmam.

                                                                                  Budva Kalesi                                                          

                                                                  Budva Kale İçi
       Budva Kalesi Gece

KOTOR (02.05.2012)

Kotor’da yaklaşık 4,5 km olduğu söylenen kaleyi gezdik. Kale gerçekten çok büyük.  Kale içinde çeşitli meydanlar var ve bunlara o günkü ticaret ve sosyal hayata göre çeşitli isimler verilmiş. Silahların yapıldığı meydana silah meydanı, Erzakların alınıp satıldığı meydana un meydanı, balık alışverişinin yapıldığı meydana balık meydanı ve ibadet yerlerinin olduğu yerlere de ibadet meydanı denilmiş. Kale tam bir küçük şehir gibi ve üç tane giriş kapısı bulunuyor. Ana giriş kapısının üstünde Kiril alfabesiyle yazılan yazı eski Yugoslavya’nın lideri Tito’ya ait “Bizim olmayanı almayız, bizim olanı vermeyiz”

Kotor Kalesi                                          
                                                                       Kotor Kalesi Giriş                                        

                                               Kotor Kalesi “Avrupanın en uzun balkonu”
Karadağ gezimizi Hersek Nobi şehri ve İgolo şehrini içinden geçerek tamamlıyoruz. Hersek Nobi şehri ismi Kanuni zamanından kalan Kanlı Kule ile meşhur. Kule bizim Yedikule zindanlarını anımsatıyor.

İgolo şehri ise sağlık turizmi yapılan bir şehir. 

HIRVATİSTAN      (02.05.2012)

4.500.000 nüfusu olan Hırvatistan’ın başkenti Zagrep, para birimi kuna 1 euro yaklaşık 1,7 kuna civarında. Hırvatistan’ın % 80’i Hırvat geriye kalanlar Sırp, Boşnak ve az sayıda Müslüman var.

Hırvatistan’ı bir adalar şehri olarak adlandırmak yanlış olmaz çünkü bizim ege adalarından daha çok ada olduğu söylendi. 1,185 tane adası varmış. En meşhur adası Marko Polo’nun doğduğu Korcula adası.

DUBROVNİK (02.05.2012)

50.000 nüfuslu bir şehir. Dubrovnik şehrinde 4,000  Türk’ün yaşadığı bir bölge var. Dubrovnik var olduğundan beri bir ticaret merkezi olarak tarihte yerini aldı. Osmanlı’nın büyüyerek geldiğini gören bu şehir hiç savaşmadan Osmanlıya vergi vererek buyruğuna girdi. Tam 440 yıl Osmanlıya vergi verdiler.

Dubrovnik içinde de aynı Budva ve Kotor şehirlerindeki gibi eski yerleşim yerinin olduğu kale var. Bu kale de turistlere hitab ediyor. Gezimiz Mayıs ayında olmasına rağmen etraf turistten geçilmiyor. Rehberimize göre bu kalabalık daha hiçbir şeymiş.
                                                               Dubrovnik Kalesi

 

                                        Dubrovnik Kalesi (Kale içinde mescid)                                     


                                                  Dubrovnik Kalesi
                                                 Dubrovnik Kalesinden Çıkan Turistler

Dubrovnik şehri  tuz madenleri  ile dolu. Tarihte bu tuz madenlerini korumak için yapılan kale 6 km uzunluğunda ve dünyanın en iyi korunmuş kalesi olarak biliniyor.

Enteresan bir olayı da şöyle anlatabilirim. Hırvatistan’da ilerlerken birden karşımıza sınır kapısı gibi bir yer geliyor fakat diğerleri gibi oyalanmadan geçiyoruz. Bu geçtiğimiz bölge Neum bölgesi olarak nitelendiriliyor ve burası Bosna’ya ait olan 12 km lik bir bölge. Yani Hırvatistan’da iken Bosna’ya girip çıkıyoruz. Neum bölgesi oldukça hesaplı, kamyon ve tırlar buradan ticaret yapmasınlar diye sıkı bir aramaya tabi tutuluyorlarmış. Ayrıca bize söylendiği kadarıyla Hırvatlar bu durumdan hiç memnun değiller. Bosna’ya uğramadan adalar üzerinden ülkelerine geçmek için çalışmalar hala sürüyormuş.
 
BOSNA – HERSEK       (03.05.2012  /  04.05.2012)

Bosna; yıllardır uzaktan dinlediğimiz, acının ve gözyaşının dinmediği ama bize sadece anlatılan, yaşamadıklarımızı yaşayan (kendi adıma) umudunu asla yitirmeyen, silahların susmadığı, içinden geçen nehirlerin ve derelerin kanla aktığı, alevler içinde kalan tarih, izleri hala silinmeyen top ve silah izleri ve daha neler neler…

  

                                                               Savaşın İzleri

Ayrı bir hazzı var Bosna’nın yazarken bile insan bir hoş oluyor. Beni çok etkiledi. Bizden bir yerdi yabancılık çekmedim çünkü Türkçe konuşan çok insan vardı.

Bosna’nın nüfusu 4,500,000 %43’ü Müslüman, %37’si Sırp, kalanı Hırvat. Para birimi konvörtbl Mark. 1euro 2 km.

Bosna’da değişmeli başkanlık sistemi var. Sekiz ayda bir Müslüman, Sırp ve Hırvatlar başkanlık yapıyor. Birleşmiş milletlere bağlı bir vali bulunuyor ve Cumhurbaşkanı ve Başbakandan bile daha fazla yetkilerinin olduğu söylendi. Hatta isterse bu ikisini görevden alabilecek yetkiye sahipmiş.

İlk olarak Bosna’da Osmanlı’nın yerleşik olarak yaşadığı son köy olan Poçitel’i gezerek başladık. Köyün tamamı Türk. Tepeye doğru yükselerek çıkan merdivenlerden sağa dönerek çıktığımız caminin ismi Şişman Ali Camii . Köy yaklaşık 500 hane. Hediyelik eşya satan bir çok insan var  yol kenarlarında. Rehber balının çok güzel olduğunu söyleyince dayanamadık ve bu ballardan biz de  aldık.

  



                                                                    Poçitel Köyü

Rehberimiz yanlış olarak bilinen bir şeyi açıkladı. Savaşın Sırbistan’la Bosna arasında değil Bosna’yla Bosna içindeki Sırplar arasında olduğunu söyledi. Daha sonra savaş zamanında Bosnalılar tarafından yapılan tüneli gezdik. İzzetbegoviç tarafından ülkedeki Boşnak mühendisler toplandı ve Nato kontrolü altında bulunan havaalanının altından geçecek şekilde yapıldı tünel. Sağolsunlar biz geliyoruz diye kapalı olmasına rağmen tüneli açtılar. Tünel tam 800 metre ve yapımı 114 günde tamamlanmış. Tünel önce dışarıdan yardım almak amacıyla sade bir şekilde yapıldı daha  sonra tünel içine elektrik kabloları ve raylar döşenerek savaştan Bosnalıları yenilgi almaktan korudu.  İçeride video gösterisini izledik ve bir kez daha gözlerimiz doldu. Tünele giriş 2,5 euro ve geliri savaşta evini  tünelin yapımı için açan, tünel için ciddi yardımlar yapan aileye veriliyor. Ertesi gün için artık gelirin devlete ait olacağı ve giriş ücretinin 5 euro olacağı bize söylendi.


                                                                       Tünel

Stajyer rehberimiz Atilla Bey  bir sürpriz yaptı ve amcasının oğlu ve aynı zamanda Bosna Kültür Derneği Başkanı olan kişiyle bizleri tanıştırdı. Boşnakça konuşan ve Türkçe bilmeyen kişiye çeşitli sorular yöneltildi ve hepsine de cevaplar vermeye çalıştı. O zaman ki hükümetin size yardımı nasıl oldu diye sorulduğunda cevapta enteresandı “Türkiye’den bize savaşmaya gelen komutan ve birlikler oldu tabiî ki el altından sağolsunlar çok faydaları oldu. Fakat o zaman hükümetin başında Süleyman Demirel vardı ve Hırvatlarla çok sıkı fıkıydı beklenen yardımı gördüğümüzü söyleyemem dedi. Şu anki hükümet içinse biz Recep Tayyip Erdoğan’ı çok seviyoruz. Seçim sonrası arkanızda biz varız rahat uyuyabilirsiniz demesi bizi fazlasıyla memnun etti. Yardım olarak da geçtiğimiz ay Dışişleri Bakanınız Davutoğlu buradaydı ve çok ciddi yardım yapılacağı sözünü verdi dedi. Tabi ki bunların hepsini rehber çevirdi ve bunlar benim söylediklerim değil arkadaşlar o söylüyor diye de not düştü.

Anlatılanlar yine ilginçti. Tam bize göre Müslümanlığımıza yakışan bir davranış diyebilirim. Sırplar savaş zamanında bütün camileri yakıp yıktılar fakat İzzetbegoviç emir verdi siz asla onların kiliselerine zarar  vermiyeceksiniz. Onların yaptıklarını biz de yaparsak onlardan farkımız ne olacak dedi. Hatta Sırpların bu işten de rahatsız oldukları ve kendi kendilerine kilise bombalayarak Bosnalılar yaptı süsü vermek istediler ama başarılı olmadılar.

Bosnalılar savaşla resmen dalga geçtiler, atılan mermileri eriterek hediyelik eşyalar yaptılar. Kanlı Pazar olarak adlandırılan savaş zamanı bile her gün açılan pazarı Sırplar bombalayıp 67 kişinin öldüğü günün ertesi günü sanki hiçbir şey olmamış gibi Pazar yine açıldı ve alış veriş devam etti. Tabi bu durum Bosnalıların yerine Sırpların moralini bozdu.

Kanlı Pazar

 

MOSTAR  (03.05.2012)

Tarihi Mostar köprüsünü Kanuni zamanında Mimar Hayrettin yapıyor. Köprü yaklaşık 10 yılda bitiyor. Mimar temelin oturması için 6 yıl bekliyor. Hatta Kanuni niçin bu köprü bitmiyor diye Hayrettin’i arıyor fakat mimar mahsustan saklanıyor diye anlatıldı. Köprünün  99 adet basamağı var ve Esmaül Hüsnayı simgeliyor. 28,5 metre yükseklikte.


                                                               Mostar Köprüsü

1992 yılında Sırplar tarafından yıkılan köprü bir Türk şirketi tarafından bütün masraflarıyla beraber tekrar onarılıyor. Sadece köprünün taşları Bosna’dan karşılanıyor.

 
                                       Mostar Köprüsü                                                     

                                                   Mostar Çarşısı
SARAYOVA (04.05.2012)

Savaşın yaşandığı şehir Bosna Hersek’in başkenti  Sarayova savaşın izlerini oldukça silmiş gibi görünüyor  fakat yirmi yıl önce  burada çok ciddi acıların yaşandığı gerçek. Bize verilen rakamlara göre savaşta  150 000 boşnak, 30,000 sırp ve 10,000 hırvat hayatını kaybetti. Çok lüks binalar ve plazalar yollarda mevcut. Dağlar arasında kalmış çok güzel bir şehir.

Tarihi Viyeçnitsa kütüphanesinin yanından geçtik. Tadilatı devam eden kütüphane savaş zamanında Sırplar tarafından yakılmış. Yakılan sadece kütüphane değil Bosna’nın tarihini de cayır cayır yakmışlar.
                                                 Viyeçnitsa Kütüphanesi                                                           

                                                       Bosna Çarşısı

Perşembe gecesi bu şehirde bir camide yatsı namazı kılalım diye çıktığımızda oldukça uzun bir yoldan sonra istediğimiz camiyi bulduk cami gerçekten muhteşemdi. Suudi kralı Fahd tarafından yaptırılmış çok lüks etrafı granitle kaplı epey büyük bir cami ve yaklaşık dört saf insan vardı. Ortadoğu daki zengin Müslüman devletlerin yollarda gördüğümüz, "gelin camimizi gezin" diye tabelaları bana ilginç geldi.

Eski tramvaylar oldukça dikkat çekiyor ve demiryolları oldukça sık kullanılıyor. Avusturyalılar Avrupa’daki ilk tren yolunu Sarayova’da yapıyor. (Deneyip görecek fayda zarar analizini yaptıktan sonra kendi ülkesinde yapacak veya yapmayacaklar!)



 

Rehberin anlattığı bir olayı da anlatmak istiyorum. Bosna savaşında hükümet tarafından savaşta burada kalanlara bir belge verildi ve bu belge çok değerli idi. Savaş sonrası gelenler de bu belgeyi almak istediler fakat almak için çok ciddi paralar vermek zorunda kaldılar 50-60 bin dolar olduğu söyleniyor. Bu belgenin önemi insanları birinci sınıf ve ikinci sınıf gibi ayırıyormuş.

Bosna’nın içerisinde Türk çarşısını gezdik ve insanlar bizlere buyurun hoş geldiniz diyorlar ve selam verdiklerimiz aleykümselam diye güzel şiveleriyle selamımızı alıyorlar. Çarşı içerisinde Dilek çeşmesi diye iki çeşmesi olan yerden su içtik. Sonradan öğendik ki sağ taraftakinden içenler Bosna’ya yine gelecek, sol tarafındakiler Bosna’dan evleneceklermiş .. (Ben sağdan içitim)


Çarşı içinde bir hana girdik (Bursa’daki kapalı çarşı içindeki hanların tıpa tıp aynısı diyebilirim)  Han içindeki bir kahvede çok güzel türk çayı ve kahve içtik. Bosnalılar kahveyi kulplu fincanda değil de kulpsuz olarak içiyorlar. Sebebi ise elin ilk üç parmağıyla içtiklerinde Sırpların işaretini anımsatıyor olması ayrıca  kahve o şekilde tutulduğunda ayı simgeliyor dediler.


Bosna da Türk Kahvesi

Şehir dışındaki evlerin büyük bir çoğunluğunun birinci kat girişleri önden, ikinci kat giriş leri  merdiven ile çıkılarak yandan. Bence çok güzel müstakil evler var özellikle Makedonya ve Bosna’da.

                           2. Dünya Savaşında Almanların geçişini Engellemek İçin Patlatılan Köprü

SIRBİSTAN   (05.05.2012)

Balkanların yaramaz çocuğu Sırbistan. Başkenti Belgrad.  Nüfusu 7 milyon. Yerel Sırp rehbere göre ise 10 milyon! Özerk 3 milyonluk Kosova’yı da hala kendilerinin olarak görüyorlar. Para birimi dinar. 1 euro 100 dinar.

15 yy’ ın ortalarından itibaren yaklaşık 400 yıl Osmanlı idaresinde kalan Sırbistan yine yerel rehbere göre ise 200 yıl Osmanlı himayesinde kalmış!  Meşhur Kosova savaşlarının yapıldığı I. Murat’ın “Allah bana böyle bir savaş bir daha göstermesin” dediği yer.

Meşhur tampon bölgedeki Sava nehri Bosna’ya doğal sınır. Sırbistan da Boşnak çok az, çok az da Hırvat var. Sancak bölgesinin önemli bir kısmı Sırbistan’da.

BELGRAD  (05.05.2012)

Nüfusu 3 milyon dolayında. Meşhur Kale meydanı ve Terazi çeşmesiyle terazi caddesi bu şehirde . Osmanlı zamanında 100 den fazla cami olan Belgrad’da şu anda sadece bir adet cami var.  Kale meydanından aşağıya doğru baktığımızda sava nehriyle tuna nehrinin birleştiği yer doğal olarak çok güzel. Kale meydanına giriş kapısı hala İstanbul kapısı olarak adlandırılıyor. Kale meydanının içinde Damat Ali Paşanın mezarını da gördük. Kaledeki beyaz taşlarla yapılan yerler Sırpların onardığı yerler, sarıya yakın  çok az yerde kalan taşlar ise Osmanlıdan kalan yerler.

   
                                                               
                                               Sava ile Tuna Nehrinin Birleştiği Yer                                          


                                                     Damat Ali Paşanın Mezarı

Belgrad dönüşü Cuma namazı kılmak için bizi bir camiye yakın yere bıraktılar fakat cami kitliydi ve etrafta kimse yoktu. Meşhur emekli doktor albayın arkasında namaz kıldık Allah kabul etsin. Albaya güvenemedik zühri ahir namazını da eda ettik.

Belgrad sonrası tekrar Makedonya’nın başkenti Üsküp’e doğru ilerliyoruz. İlginç gelen şey ise daha henüz Makedonya sınır kapısına gelmediğimiz halde sol tarafta hiç görmediysem en az 15 ufak köy vardı ve hepsinde cami vardı ....

ÜSKÜP (MAKEDONYA)  (06.05.2012)

Üsküp’e çok zamansız akşam saatlerine doğru vardık ve çarşıları kapanmıştı. Üsküp’te farklı bir yer hemen hemen her yerde çeşitli heykeller var. Eskişehir’den daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Rehberimizin söylediğine göre   Makedonya bir tarih oluşturmaya çalışıyor ve orda burada okuduğu tarihi kişilikleri heykellerle canlandırmaya çalışıyorlar.




 
 
                                            Üsküp                                                              

 

                                           Rahibe Teresa

Rehberin anlatımına göre Yunanistan hala onları etkileyip korkutabiliyor.  (Makedonya adı altında bir bölgeye sahip olan Yunanistan, öteden beri Üsküp yönetiminin Büyük İskender'e sahip çıkmasını kabul etmiyor. Makedonya adının Yunanistan'daki  bir bölge için de kullanılması nedeniyle toprak iddiası olarak algılanması Atina'da yıllardır dile getirilen bir diğer suçlama...

Makedonya ile Yunanistan arasındaki gerilim, eski Yugoslavya'nın parçası olan ülkenin NATO'ya girmesinde ve AB üyeliği yolunda ilerlemesinde engel oluşturuyor. Makedonya, Yunanistan'ı haksız davranmakla suçluyor; anayasa ve bayrağın değiştirilmesine ilişkin 1995 tarihli anlaşmayla, toprak üzerinde ortaya atılabilecek her türlü iddiaya bir nokta konulmuş olduğunu savunuyor.)

Büyük meydanda bulunan at heykeli, liderlerinin olmasına rağmen(Büyük İskender), ona o ismi veremiyorlar. Heykelin ismi “At üstünde atlı.”

                                                               At üstünde atlı heykeli
Akşam üstü Üsküp’te de Türk çarşısı olan yere gittik. Herkes NTV de maç seyrediyor. Orda da meşhur Türk çayını içtik ama Ohrid’deki kadar güzel değildi. Acı bir tadı vardı. Kahve için aynı şeyi söyleyemeyeceğim cidden çok güzeldi bizim kahvelerin iki katı kadar ve oldukça köpüklüydü. Hesapta çok ucuz 4 çay ve 4 kahve 2 euro.


                                                          
Beklentilerimizi düşük tutarak başladığımız balkan gezisi, gerçekten beklentimizin çok üzerinde ve oldukça keyifli geçti. Ecdadımızın günlerce, haftalarca, aylarca yürüyerek ulaştıkları,   bu toprakları biz bir hafta içerisinde dolu dolu gezdik. Herşey son derece güzeldi eksik olan tek şey keşke çocuklarım ve eşimde yanımda olsaydı, inşallah onlarla birlikte, yine yeniden gezmek dileğiyle…..

 

                                                                                                                                             Ali ŞAHİN

                                                                                                                                             15.05.2012